-Hayatta hiçbir orijinal şey yapmamış tipler!
“Çocuk orijinal mi?”
Evet. Ancak kendin yaptığın bir şey değil.
“Hö? Nasıl yani?”
İki kişiyle olur o.

 

-İnsanlığın mutlak Evren hakimiyetini istemek Evren’in kötülüğünü mü istemektir? Yani sonuçta uzay savaşları filmlerinde işgalci uzaylılar genellikle “gittikleri yerlerin doğal kaynaklarını tüketip gezegenden gezegene dolaşan mahlukatlar” olarak tanımlanır. Ve fakat aslında bu anlatının tariflediği yaşam formu insanın ta kendisidir. Bizler kendi öz habitatımız olan Dünya’yı bile vahşice tüketiyoruz. Bitiriyoruz gezegenimizi.

Bu anlayış ile hareket eden insanlığın Evren’in hakimi olması durumunda Evren dediğimiz varlık tamamen ortadan kalkabilecek ya da yaşama elverişsiz hale gelebilecektir.

İnsanın Evren’in hakimi olup olamayacağı konusu muğlak olsa da konu hakkında ki tek ümit insanoğlunun nefsi aydınlanma devrimi ile tamamen iyilik ve doğruya yönelerek Evren idaresini kaldırabilecek kaliteye ulaşmasıdır.

 

-Bu konu çok hassas bir konu. Ben İngiliz filolojisi tahsilli olduğum için benim için daha da önemli:

İngilizce “who” kelimesinin okunuşu Türkçe’de “hu” biçimindedir. İngilizce “re” takısının okunuşu Türkçe’de “ri” biçimindedir. “Who” Türkçe’de “kim” demektir. “Re” Türkçe’de tekrarlanma eki anlamındadır.

Peki Türkçe’de “fahişe” anlamına gelen ve İngilizce’de “whore” olarak telaffuz edilen kelime “hoğr” olarak okunmasıyla beraber kelimeyi anlam kıstaslı ikiye böldüğümüzde ortaya çıkan “who re” anlatımının “huri” biçiminde okunuyor olması insanı şoka sokabilecek bir durum mudur? Bence evet.

 

-Cehennem kapısındaki zebaniye “Cennet ne tarafta acaba?” diye sorunca “Buradan” diyor… “İçeri girince hemen sağda.”

Cennet kapısında ki muhafız meleğe “Cehennem ne tarafta acaba?” diye sorulduğunda melek saf saf anlatıyor: “Şuradan sola dönün, sonra biraz aşağıya doğru düz devam edip dairenin ikinci çıkışından çıkıp ışıklardan sağa döndüğünüzde…” diye diye anlatıyor. Biri yalan diyor, biri doğru. Ancak ikisinin de tarifi aynı yere çıkıyor.

 

-Memlekette ihtiyara saygı, hürmet kalmamış vaziyette… metroda minibüste yer verme gereği bile duyulmuyor. Emekli 20 yıldır Kurban kesemiyor.Milyonlarca ihtiyar. Adam seçim sürecinde “Ben onların her birine 15.000 TL ikramiye vereceğim.” diyor. Ve ancak saygısızlık ihtiyar olmadığı için bu adama destek vermiyor. Hep sana hep sana! Biraz da senin olanı sana sağlamış olanları düşün be!

 

-Bilinçli göçükler ve fıtrat:
302 maden şehidi ardından 4 ay geçiyor. Ve bir göçük daha. Bu sefer 8 kişi ölüyor. 2 ay sonra bir göçük daha… Bu sefer 5 madenci ölüyor.
Aslında Türkiye madencilik konusunda ileri bir ülke. Maden mühendislerimizin kalitesi yüksek, maden işçilerimizin tecrübesi çok, ülke olarak madencilik geleneğimiz oldukça rütbeli. Milletimizin var oluş destanında bile metal eritilir. Madenciliktir yani olayımız. Peki bunlara rağmen bu rutin “kazalar” neden oluyor?
Çünkü “kanun hükmünde kararname” diyor ki; “302 kişinin kaybından sonra aralıklı olarak az kayıplı birkaç göçük olsun ki insanlar bunların doğal ve olağan şeyler olduğunu düşünebilsin.”
Başka bir biçimde Türkiye kalibresinde bir ülkede peşi sıra bunca maden “kaza”sının olması mümkün değildir.

 

-Deprem… “kader… takdir-i ilahi”
Suçun Kim’e atıldığına bak yahu!

 
-Dünya’nın en güçlüsü konumundaki Osmanlı 47 yıl yenilenmemenin ardından yıkıma sürüklendi.
Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Osmanlı düşüşe başladı.
Osmanlı’nın padişahı 47 yıl aynı kalınca devlet çatırdamıştır. Çünkü sürekli aynılık devleti içten kemirir. Çünkü yenilenme gelişme getirir.
Yenilenme ise kolay değildir. Enerji ve güç gerektirir. Bu sebeple kitle değişime kolay kolay yönelmez.
Osmanlı ile kıyaslayınca Türkiye’nin eti nedir, budu nedir? Osmanlı’yı göçüren 47 yıl ise 20 sene Türkiye’ye nasıl bir etkide bulunacaktır sorusunun cevabını bilmek için müneccim olmaya gerek yok.
Peki aynılığı çekici kılan nedir? Anamız babamız yaşam boyunca aynı. Yani aynılıkta bir güven duygusu var. Ve bizler bu algıyı devlet yönetimi ile karıştırınca ortaya kurumuş kuş boku gibi bir durum çıkıyor. Yaşken silsen kolay. Ancak kurudumu uğraş dur temizleyeceğim diye.

 
-Düşünsene… miting alanını doldurmuşlar, bağırıyorlar:
“Am pul! Am pul! Am pul!”
Leşkiyatçılar kalabalığın arasında heyecanla koşturuyor: “Pûl deyin! Pûl! Pûl!”
70 yıl sonra siyaset uzmanı Türkiye Tarihi’ni anlatırken: “Ampul hareketinin bir kadın hareketi olduğu geç fark edildi…”
Pullaşma. Neyin pullaştığı adından belli. Pul tedavülde ise ucuzdur… devlet dairelerinde devlet karşılar pul ücretini…
“Zarf atmak” deyimi neden son 20 yılda Türkçe’ye girdi? Ayık olun ayık.
Toplumun %53’ünün boynuzlandığına geç ayıkılır. %53 Türkiye’deki kadın nüfus oranıdır ayrıca.
“Pardon… Boynuz tabirini biraz açar mısınız?”
“Evet. Örneğin boynuzu yer yemez karşı tarafı bırakırsak halen boynuzlu oluyor muyuz?”
Hayır. Boynuz rutine bağlar. 20 yıl ise artık pez**enk olunmuş demektir.
“Am pul! Am pul! Am pul!”
..
Kendi simgesini, sembolünü, amblemini ağzına alamayan ..venkler…

 
-Amerika’nın en büyük icadı denilebilir: Ampul

 
-Ülkedeki tüm ampulleri aynı anda açık tutacak enerjimiz yok. Var ise yollar niye karanlık? Ah ampulcular, vah ampulcular… Ne yaptınız bu güzelim memlekete!

 
-Pazarlık: “Ampul hareketi dursun; Mars’a ilk ayak basan insan bir kadın olsun… ne dersiniz hanımlar?”

 
-Siyah astronot kıyafeti

 
-İran, Irak ve Suriye sınırına develi kolluk güçleri

 
-Denize kıyısı olan tüm devletlerin sınırdaş olduklarını unutmamak gerekir.

 
-Türkler’in Türkiye’den göç etmesi durumu. Mevcut durum biraz daha devam edince Türkiye’nin eğitimli nüfusu ülkeyi terk etmek zorunda kalır. İtiraf etmek gerekirse Azerbaycan Türkiye’ye oranla daha rahat yaşanabilecek bir Türk Devleti’dir şu anda. En azından sokaklarda Marvel karakterleri gibi tipler dolaşmıyor. Batman ve Robin gibi pelerinli yobazlar falan…

Türk illa İngiltere, Fransa ya da ABD’ye göç etmek zorunda değil. Arjantin var. Şili var. Brezilya var… Var oğlu var.

 

TAZE paylaşımlar Bahadır Gezer

-Karşılıklı siperler… Bir taraf taarruza geçiyor. Savunma makineli tüfeklerle cevap veriyor. Saldıran 100 askerden kırkı hemen vuruluyor. 60 tanesi kendini canlı vaziyette yere atıyor. Yatıyorlar yerde. Bu şekilde 4 taarruz yapınca yerde karşı sipere yakın 200’e yakın asker oluyor. Özel komutla aniden kalkıp saldırıyorlar. Saçmalığın daniskası.

 
-Kargaların sayısı çok diye çok yavruladıklarını zannedenler var. Aslında karga yavrusu çok zor büyür. Kargalar zor çoğalır. Ve ancak yüzyıllarca yaşadıkları için sayıları çoktur.

 
-Tarihi Savaş Teknolojisi: Eli titreten kalkan. Kılıçla vurunca vuran el iki dakika boyunca zangır zangır titriyor. Ve hatta kılıcı tutamaz hale gelip elinden düşürüyor. Bu bahsedilen kalkan aslında zil teknolojisidir. Türkler’in uzmanlık alanı.

 
-Sağ ve sol elle aynı anda farklı hikayeler yazmak…

Bunu insan evladı yapabilir mi acaba?

 
-Efendim, kimisine komik geliyor: Uçakta ayakta yolcu almak.

 
-Olimpik öneri: dize kadar su dolu havuzda koşu yarışı

 
-Dünya kovboyları seviyor. Punkları ya da hippileri değil ve ancak Dünya’nın favori Amerikanları kovboylardır. Kovboy ise, ne Dünya’yı ne de diğer kovboyları sever. Onun derdi varsa yoksa anca ineklerdir.

 
-Filmlerde, toplumsal olayları haber eden görüntülerde Amerikan itfaiye erlerini hep görüyoruz. Ancak bir şey sormam gerekli: bu Amerikan itfaiyecilerinin üzerlerindeki üniforma neden hep pistir yahu?

 
-Dolandırılmak istiyoruz. Garip bir durum. Akp zihni: “Abi adam deprem bölgesinde yirmi kişiye kelle başı 500.000 Lira hibe yardımı almış. Toplam 10 milyon Lira. Oh!”

‘E oh tabii. İş bilenin kılıç kuşananın.’ Böyle der bizim millet bu durumda; ‘iş bilenin kılış kuşananın.’ Övgü.

Dolandırılmak istiyoruz biz. İnsan olarak insanın bize ihanet etmesini istiyoruz. İnsan bizi arkamızdan vurmalı, dolamalık yapmalı ki insan hakkında hislerimizde doğru olmuş olabilelim.

 
-Terminatörcülük oyunu. Bu oyunda kişiler şehrin yoğun ve farklı noktalarında çırılçıplak vaziyette araçtan indirilir. Maksat belirlenen yere çıplak vaziyette varmaktır. Önce gelen kazanır.

Oynatmazlar abi. Esnaf hemen kıyafet verir.

Hakkaten lan! Terminatör çıplak haliyle niye kıyafet istemek zorunda kalıyor ki? Herkesin hemen yardım etmesi, kıyafetlerini, ceketlerini falan vermesi gerekirken.

Terminatör belki de bu sebepten kızıyor olabilir.

 
-Büyücülük ve doğa altı olaylara karşı biraz isteksizimdir. Sevmem.

Yine de şu anlatıyı sizlerle paylaşayım: Diyelim ki (nedense) gece saat 3’te Karacaahmet Mezarlığı’na girdiniz. İçeride dolaşırken karşınıza bir köpek çıktı. Aslında korkunç bir köpek. Hem de mezarlıkta. Yani tedirgin olmanız gerekir. Ve ancak delisiniz. Umursamıyorsunuz ve hatta köpekle şakalaşıyorsunuz. Daha sonra bu köpek kendisini takip etmenizi istercesine hareketler yapıyor. Takip ediyorsunuz. Bu esnada mezarlığın içinde kayboluyorsunuz ve ancak umursamıyorsunuz. Bu köpek bir süre sonra bir kabrin üzerine gelip duruyor. Size dönüyor ve resmen, alelade bir biçimde konuşmaya başlıyor. İnsan gibi yani. Köpek kabir üzerinde dile gelir.

Zaten köpeklerin yüzüne normalde de bakıldığında sanki her an bir şey diyeceklermiş gibi bir ifade vardır.

 
-BARIŞ KUTSALDIR.

 Bugün  20 Ekim 2023 Cuma  Saat; 11:49    İstanbul Bahadır Gezer

Telif Hakkı 2023 © www.bahadirgezer.blog Bahadır Gezer Tüm Hakları Mahfuzdur.