2023 © zehirzemberek.com Bahadir Gezer Tüm Hakları Saklıdır.

Rahat 3

zehirzemberek.com

-Türk Vizesi nasıl görünür bilen var mı? Hani yani yurtdışına seyahat edenlerin pasaportlarının sayfalarına yapıştırılan vizeler olur… Schengen Vizesi, ABD Vizesi falan… Yine yurtdışına seyahat edenler farklı ülkelerin vizelerini pasaportlarının sayfalarında görmeye alışkındırlar. Peki ya Türk Vizesi? Yabancı bir pasaporta iliştirilen Türk Vizesi’nin görüntüsü nasıldır hiç merak etmediniz mi? Google’da kısa bir aramayla bu soruya yanıt alınabilir.

 

-Ülkemizde ve Dünya’da yıllar evvel yaşanan Sağ-Sol çatışması… Bu konu siyasi olmanın dışında aslında bedensel bölünüm boyut ideolojisi olarak algılandı. Ve ancak çatışmanın temelinde bir sorun vardı. Olacak olan her zaman Sağ ya da daima Sol olmak zorunda değildi.

Genellikle insanlar vücutlarının ikiye ayrıldığını, bunlardan sol olanın mekanik, sağ olanın ise oldukça kırılgan olan biyolojik kısımlardan oluştuğunu, bazen bunlar arasında algı çatışması olabileceğini, birinin diğerini işgal etmek isteyeceğini falan düşünür. Vücudunun sol yanının robot olduğuna inanan pek çok insan gördüm. Hastalıklı bir durum.

-“Benim işim gücüm var; sanatla ilimle uğraşamam!”

 

-Kendini bilmek… kendimi bilmezken yaşadığım acılar belki daha büyüktü. ama ben bilmemezliğimden ötürü onları anlamadım.

Haberini aldığında pekte etkilenmemiş göründüğüm bazı şeylerin yıllar sonra vicdan parçalayan bir kemirgene dönüştüğünü gördüm. İlkokuldaki, lisedeki bir anı o esnada yaşanırken iz bırakmamış gibi görünse de, bireysel idrak zamanla işin içine girince bunlar hatırı sayılır acı verebiliyor.

 

-Param yetseydi sperm bankasına sperm yatırırdım. İnsan kendi spermine güvenip yatırım yapmayacaksa neye yatırım yapacak?

Zannediyorum Türkiye’de İzmir ilinde sperm bankası var. Yıllık muhafaza ücreti (Yani hesap masrafları) 500€ dolaylarında. Her yıl. Çok pahalı.

 

-Gerçeğin gerçekliğini idrak için gerçek olmayanın gerçek olmadığına dair izahata lüzum yoktur.

 

-“Arkadaş olalım mı?” çocuğun parkta diğer çocuğa sorduğu soru.

Diğer çocuğun cevabı: “Kaç yaşındasın?”

Cevaba cevap: “Altı ama buçuk.”

Ciddi ciddi… dizi gibi la…

Altı ama buçuk? Yani alttan buçuk mu üstten mi? Beş buçuk mu, altı buçuk mu?

Bizim çocuklukta “Arkadaş olalım mı?” zinhar sorulmazdı.  Arkadaşlık kendi kendine gelişirdi. “Sen benim arkadaşımsın.” gibi cümleler tabu idi.

Bi oyun oynarsın, zaten arkadaş olmuşsun. Bizde öyleydi. Parkta gün boyu oynadıktan sonra “yarın kaçta gelicen?” diye sorardık daha isim bile bilmeden.

 

-Hani Mars’a Koloni Projesi var ya? Hani bazı ünlülerin gidecekler listesine isimleri kayıtladığı proje?

Adam Mars’a gidip koloni kuracağız diye 20 yaşında listeye yazılmış. Aradan 15 yıl geçmiş. Adam evlenmiş. 3 yaşında bir çocuğu var ve NASA diyor ki “Haydi gidiyoruz!”, nereye? “Mars’a!”

Çok şey değişti, artık gidemem.

“Olmaz. Yazılmışsın. Gidicen.”

Gitmiycem layn! Bırakın! Bırakın ulan!

 

-Düşünmek. Bir sorun karşısında düşünmek ele alındığında kişi soruna çare bulmak için düşünmeye başladığı andan itibaren beyin yorulmaya başlar. Çünkü düşünce enerji tüketmektedir. Yani teknik olarak düşünme sürecinde ki kişinin 5 dakika önceki beyni şu anına göre daha zinde ve güçlüdür. Düşünce beyni yormak olduğuna göre düşünce süreci uzadıkça çözümden uzaklaşılıyormuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Göreceli olarak daha yorgun bir beyinde cevap aramak.

Dünya’nın 1/3’i aç. Düşünerek yaptığımız için olsa gerek.

 

-20.000 yıl evvel, dil ilk ortaya çıkarken iki mağara adamının tartışması;

“Iıı!”

“Oooo!”

“Iıııı!”

“Oooo!”

“Iııııı!”

“Ooooo!”

Böyle gidiyor bu “ı” ve “o” olarak.

 

-Nesneleri konuşturmayı tavsiye etmem. Çünkü bazı şeyler konuşunca susmak nedir bilmez.

Nesneleri konuşturmanın yöntemleri bellidir. Bir yöntem şudur; bir nesneyi karşınıza alır ve 48 saat boyunca aralıksız olarak o nesneye duygularınızı, düşüncelerinizi, hayallerinizi, hatıralarınızı anlatırsınız. Tamamen samimi olmanız gerekir. Belli bir süre sonra bu nesne sizinle konuşmaya başlayabilir. Belki başkaları onun söylediklerini duyamaz, ve ancak siz duyabilirsiniz. Böyle bir şey işte.

 

-Dünya eşcinsel evliliği tartışıyor. Bazı yerlerde bu doğal bile karşılanıyor. Peki ya robo evlilik? Eğer bir robot rahim ünitesine sahipse ve döllenebiliyorsa o robotla evlenir misin?

 

-Hayat boyu yarenlik edecek hayvan pek yok. Çoğu hayvandan uzun yaşarız. İstisnalar tabii ki vardır ama fil uzun yaşıyor diye fil mi besleyecen?

Kaplumbağa var. Daha makul. Adam 87 yaşında ölmüş. 67 sene boyunca kaplumbağaya bakmış. Kaplumbağa adamın kabrinin üzerinde uyuyormuş.

 

-Şimdi basit girişimci kafasıyla bakalım mevzuya: İspanyolca’yı sular seller gibi bilen bir arkadaşınla cepte 10.000 $ ile Bolivya’ya gittin. Daha evvel internetten bakmıştın, ülkenin hangi bölgelerinde koka bitkisi yetiştiriliyor biliyorsun. Öyle dev kartel baronu falan ile değil işin. Sıradan bir köylüyle. Köylü ile arkadaşın sayesinde anlaşıyorsun. İki ton kokaini 2.000 $ karşılığında vermeye razı görünüyor. Nohuttan, fasulyeden ucuz kokain. Şimdi 2 ton kokainin var ve Bolivya’dasın. Bu kokaini satılacağı piyasaya ulaştırmak için ne yapabilirsin? Unutmayalım; uyuşturucu Batı’dan alınır, Doğu’dan dağıtılır. Yani malı ülkeye doğudan sokmalıyız. Peki bu nasıl olacak? Şöyle ki Doğu Asya’daki Rus sahillerinin açıklarında bir bot ile iki tonu alıp sahile varacağız. Macera. Sonra eski Türk geleneklerine bağlı olarak yaşayan yerel ahaliden bir eşek kervanı kurmalarını isteyeceğiz. Eşek kervanı dağlardan tepelerden gittiği için kolaylıkla sınır geçebilir. Yine ayrıca kırsalda olduğu için emniyet kuvvetlerince durdurulup herhangi bir kontrole tabi tutulmaz. Kervanı gören emniyet mensubu “Herhalde yakın köye odun taşıyorlardır.” demektedir. Halbuki biz Doğu Asya’dan Moğolistan, Kazakistan, Türkmenistan, Afganistan, İran derken Türkiye’ye varmanın derdindeyiz. Yolculuk aylar sürecek. Ancak Türkiye’ye varıpta malı piyasaya sürünce 200.000.000 $ cuk diye cebe girer. Artık hayatının sonuna kadar bir şey yapmana gerek yok. Zaten uyuşturucu vurgunu bir kere yapılır arkadaş.

 

-Arabalarla ilgili tasarrufu gündeme getiren her şey ilgi çekiyor tabiatiyle. Örneğin araba ergonomisinin benzin tüketimi üzerindeki etkisi. Bir araba düşünün. A noktasından B noktasına 1.000 km yol kat ediyor. Bu yolculukta 55 litre benzin yakıyor. Aynı arabanın kaputunun önüne Mercedes logosu gibi metal bir sembol ekliyoruz. Araç aynı yolu alıyor. Bu sefer 55,5 litre benzin yakıyor. Yani özellikle uzun yolda arabanın yüksek hıza duyarlı ergonomisi oldukça önemli olabiliyor. Kamyonların yakında sarı dolmuşlar gibi üçgen burunlu olacaklarını konuyu takip edenler bilir. Yani aslında bizler arabaları çok hızlı olmayan taşıma aygıtları olarak gördüğümüz için hava aerodinamiklerinin nasıl olduklarını pekte hesaba katmıyor olabiliriz.

 

-“Sorun var!.. Bahadır gel! Gel gel problem var.”

Sorun, problem varsa beni niye çağırıyosun kardeşim? Her şey güzel olur, dört dörtlük olur; o zaman çağır beni.

“Bahadır hemen gel! Vukuat var!”

Yahu vukuata değil, havuza çağır beni be kardeşim.

 

-Uzaya çıkan bir kadın astronot 4 ay uzayda kalıyor. Dünya’ya döndüğünde kapsülünün kapağı açılırken ilk söylediği “Oh God! It smells shit here!”?! Yeah… Evet; Dünya bok kokuyor.

Biz içinde olduğumuz için hissetmiyoruz.

Astronotlar moral bozulmasın diye söylemiyorlar.

 

-“Seçkin bir yazar kalem tutarken osurmaz.”

 

-Paris Uluslararası Havalimanı… De Gaulle’miydi neydi… Kalabalık bir gün. 9 tane uçak pist yanında apronda dizilmiş kalkış sırasını bekliyor. Oldukça sıkıcı bir bekleyiş. Öyle ki neredeyse yolun yarısı kadar kalkış bekleme sürüyor. Bu esnada Turkish Airlines Kayseri isimli uçak bir anda aprondan çıkıp çayır çimen üzerinden 4 tane uçak sollayıp tekrar aprondaki sıraya giriyor. Bildiğin miminibüsçü taktiği uyguluyor… Kule şaşkın. Ancak kalkış izinlerini uçakların dizilişine göre vermek zorunda oldukları için Turkish Airlines yaklaşık yarım saatlik bir beklemeden kurtuluyor.

 

-Moda ikonu manda. Manda sabah ahırdan çıkar ve kırsalda yayılmak üzere bir yürüyüşe çıkar. Bu esnada bir pınar başına gelip toprağın çamur ve balçık halini aldığı küçük bir havzada keyif çatmaya başlar. Bu bataklığın içine girer ve “Ohhh… Mis gibi, tertemiz çamur. Oh çok iyi geldi be. İşte this is life yahu.” vaziyetinde keyfini yapar. Ardından bu bataklıktan çıkar ve derisini kaplayan çamur kurur. İşte bu kıyafettir. Önümüzdeki dönemde kıyafetlerimiz bu mantığı yürütebilir mi? Kıyafetin içine girmek.

“O zaman hep tayt gibi olur.”

Dökümlü olmasının illa ki bir yolu bulunur.

 

-“Sıtkı! Hurşit Abiler nerede?”

“Bankomat soymaya gittiler Hilmi Abi.”

“Ne bankomatı lan?”

“Mahallenin aşağısındaki bankomata balyozla dalmaya gittiler abi.”

Balyozla ATM soymak. Olmayacak iş değil. Yani olayla ilgili görüntüleri düşündükçe insanın gülesi geliyor. Üç tane adam balyozlarla ve hınçla ATM’ye vuruyor.

 

-Tüm hayvanlara teker teker konuşup konuşmadığı sorulsa yüz milyarlarca hayvanın hepsi kesinlikle bön bön bakacak mıdır?

 

26 Ocak 2023  Perşembe   01:39         İstanbul    Bahadır Gezer