2023 © bahadirgezer.blog/zehirzemberek Her Hakkı Mahfuzdur.

zehirzemberek.com

-Hayalet bir şehir. Bir zamanlar milyonlarca insanın yaşadığı, yaşayan, karmançorman bir devasa organizma gibi bir şehir. Peki nasıl bomboş bir yapı silsilesi halini aldı? Bu yollar nasıl çimenle kaplandı? Nasıl oldu da apartmanların onuncu katlarına kadar sarmaşıklar çıktı? Nasıl bütün bu ofisler, alış-veriş merkezleri bomboş kaldı?

Şöyle ki; bu şehir bir Mülteci Şehri idi… Şehr-i Mülteciye… Terk-i diyar etti mülteciler. Çoğu göçlerinin ardından devletin kendilerine verdiği zorunlu göç mağduriyeti yardımını on senenin ardından kaldırması bu aniden yükselen heybetli şehrin hızla boşalmasına sebep oldu.

Tabii burada trafik levhaları, kurumların ve esnafın isimleri, hepsi mültecilerin dilindedir. Bu sebeple yerli vatandaşlarda bu şehre gidip yerleşmeyi pek düşünmemişlerdir.

Şu anda şehir bir hayalet şehir. 3D boyutlu sanal gerçeklik gözlükleriyle bu şehirde terörist avcılığı oynayan pek çok kişi var.

Modern bir şehir aniden bomboş kalınca bir nevi oyun sahası halini alıyor.

Aslında ciddi olmak gerekirse; şehirlerimiz birbirleriyle yarışmalılar; en yüksek yapıyı hangi şehir yapacak? En az benzin tüketen şehir hangisidir? Yarışmalı şehirlerimiz birbirleriyle. Tatlı bir rekabet olmalı. Km² başına en az insan düşen illerimiz hangileri? Nerede vatandaşımızın daha fazla alanı var?

Yeni şehir pek oluşturmuyoruz. İlçelerin bir imza ile mevzuat olarak il sayılmasından bahsedilmiyor. Burada bahsedilen yeni şehir kurmaktır. Örneğin zenginlerimiz niye halen Çanakkale Boğazı’na yalı yapmıyorlar, hayret edilecek bir durumdur. Çanakkale Boğazı’nın iki yakasını da işlek birer şehir haline getirebilmek önemlidir. Bunun için gereken şey yatırımdan da evvel vatandaşın ilgisidir. Ve ancak yalı bile yapılmıyor koca Çanakkale Boğazı’na… İlgisiziz konuya.

Almanya’nın 26 şehri var. Fransa’nın 38 şehri var. ABD’de toplam 333 şehir var diyebiliriz. Türkiye’nin yeni uygulamalarla Amerika’nın üçte biri sayıda şehri olacak. Ve Amerika’nın coğrafyası Türkiye coğrafyasının neredeyse 50 katı büyüklükte. Yani bizde şu an şehir enflasyonu var. Ve ancak kurulmakta olan, tabiri caiz ise; yeşeren yeni bir şehir yok. Var olan şehirler sürekli büyüyüp duruyor. Ve ancak yeni yerleşim alanı pek seçmek istemiyoruz.

Yakınlarımızdaki ve tarihimiz dolayısıyla irtibat halinde olduğumuz Almanlar ve Fransızlar’a bakılınca bizim çok fazla sayıda şehre sahip olduğumuz düşünülebilir.

Peki ilçeler il haline getirilince, halihazırda kaymakam olan devlet memurları direkt vali olarak yollarına devam mı edecekler?

Türkiye’de son dönemde hazırlanın bir dalavere olduğu görülüyor maalesef. Sanki amaç iktidarın kendilerine oy veren il içi bölgelerini illeştirerek kendi alanlarından daha fazla vekili Meclis’e sokmak hedefi güdülüyor gibi.

İl olmak her zaman arzulanır mı? Yani bana biri “İstanbul’un Anadolu Yakası’na bundan sonra Üsküdar (ya da Kadıköy) diyeceğiz. Ve Üsküdar ili olarak anılacak bundan sonra. Avrupa Yakası ise İstanbul olarak anılacak.” dese bu tam bir saçmalıktır. İstanbul’u, Galata’yı şehirleşmeye taşıyan yapılaşma Chalcedon’da (Kadıköy’de) başlamıştır. Daha sonra Galata bölgesinde medeni ve kültürel yapı yeşermiş. Sonrasında ise Haliç kozmopolit bir uygarlık merkezi haline gelmiştir.

Peki şunu niye hiç yapmıyoruz? Örneğin; İzmit’i tekrar İstanbul il sınırları içerisine almak? Bu niye düşünülmüyor hiç? Varsa yoksa kendi öz memleketini “Böl Yönet” algısı. Niye birleşimler gerçekleşmiyor? Bunu sormak neden aykırılık sayılıyor?

-Şu anda dışarıda güzel bir yağmur yağıyor. (17 Haziran 2023  02:54) Bir saat boyunca gürleyip gürleyip durduktan sonra yağmur kendini saldı da bir kasveti aldı… Bir tazelik… Güzel yani…

Bazen İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirlerimizde bile yoğun yağmur yağdığında altyapı sorunları yaşandığı olur. Daha geçen hafta Ankara’yı sel almıştı. Hepimizi “Yetersiz altyapı yüzünden!” diyoruz. Ancak durum aslında böyle değil. Altyapılar uluslararası standartlarda tamamen yeterli kapasitenin de üzerinde kapasiteyle yapılmakta. Ve ancak var olan altyapı sistemlerine bakım yetersiz seviyededir.

En basiti sokağınızdaki yağmur suyu giderlerine bakın… Tıkalıdır mazgalları büyük ihtimalle.

G. Koreli bir arkadaş dedi ki; hani bu evlerdeki elektronik gırgır makineleri (robot süpürgeler) var ya, onun gibi robotları kanalizasyon sistemine salıyorlarmış… Onlar kendileri otomatik olarak kanalizasyonu içten temizliyorlarmış.

Pahalıdır bu tabii.

Ve şunu da unutmamak gerek: kanalizasyonun bakımı, yapımından/inşasından zordur.

 

-Çılgın Proje! Kiev’e cami yapacağız. Hem de bu savaş ortamında. Ukrayna’nın yeniden inşasına başlamak için Ruslar’ın geri çekilmelerini beklemeye lüzum var mıdır?

Patron delirdi! Ukrayna’ya hava sahamızı açalım. Ukrayna jetleri Karadeniz üzerinden Anadolu’ya geldin ve Kafkasya üzerinden Rus’a doğru taarruz etsin.

Ukrayna’ya geçici süreyle hava üssü bile tahsis edebiliriz.

 

-Depremde Atatürk Barajı’nın durumu ve duruşu memnun edici. Orada yaşanacak bir problem sembolik ve çok yıkıcı olabilirdi.

 

-Sigara firması deprem bölgesine 500.000 paket sigara gönderiyor. Dağıtılsın diye. Bedava. Buna ne dersin?

Vatandaşa sorsan “Yalan mı diyim, vallahi bunu düşüneceklerini, sıkıntıyı gidereceklerini hiiç düşünmemiştim.”

Yılmaz Güney’in tren istasyonunda dağıttığı sigarayı düşün. Rum Zorba’nın sigaraya bakışını bir düşün. Ah bir ataş ver’i düşün…

Buna ne denir ki?

 

-Maarif Takvimi’nin 10 Şubat 2022 ile 10 Şubat 2023 yapraklarında tıpatıp aynı şeyler yazılı.

 

-Ben bir günlük tutmakta zorlanırken 2-3 farklı günlük tutanları gördüm. “Ekonomik günlüğüm ile duygusal günlüğümü ayrı tutuyorum. Tabii bir de hatıra günlüğü var.”

Günlük tutmayı zor yapan şey bence anlatılacak şey yapmaktır.

Parasız oluş, yapılan şeyi azaltır.

 

-İznik Hristiyanlık Alemi için kutsal bir menzil. Hac rotasıda. Paskalya Günü burada tayin edilmiş. Takip edilecek Kutsal Metin yine burada tayin edilmiş.

Medeniyet kadar eski bir yerleşke.

Peki burada yapılan restorasyon çalışmaları nasıl?

Ben söyleyeyim; içler acısı.

İstanbul’daki Ayasofya’dan yüzlerce yıl önce İznik’te inşa edilen Ayasofya kiremit tuğla ile “restore” edilmiş vaziyette.

Bunun suçlusu İznik değildir. İznik’e gerekli ödeneği çıkaramayan Ankara’dadır bunun vebali.

İznik doğru bir genel restorasyon projelendirmesi ile Dünya’nın yaşayan antik kentleri arasında en önce akla gelen mekan halini alabilir.

Bu tür bir mekan, farklı kültürleri birleştirici bir kuvvet taşır.

Patrik’in, Papa’nın Noel ve Yeni Yıl arifesinde kutsal saydıkları mekanlarda ayinler düzenlemelerini sağlamak.

Yobazistan’da zor işler bunlar.

 

-Şöyle desen inanırım: “Teröristler dinamitlerle fay hattını kırıp bu faciaya sebep oldu.” Yani haydi bir nebze. Ve ancak “Amerika deprem yapıyor!” saplantısı akla zarar bir itham.

 

-Gelişen metropolit kültürde, şehirlerde atlı güvenlik birimleri fantastik bir lüks mü? Ya da ekonomik ve verimli bir uygulama mı?

Motorize bir ekibin ekipmanı mı daha pahalıdır, at mı?

Motorlu güvenlik birimleriyle yapılan 10.000 km devriyede ortalama 8.000 Lira yakıt gideri ortaya çıkarken aynı miktarda devriyeyi atlı ekipler 100 Lira’yı bile bulmayan (basitçe: saman + su) bir gider ile halledebilir.

Ayrıca atlı ekipler daha serbesttir. Parkalara girip çıkabilir, dar sokaklara girip çıkabilir… Ortalık Vahşi Batı’ya dönsün anlamında değil.

 

-Haydi sana soru: Türkiye’de kaç adet aslan vardır?

Metaforik konuşmuyorum lan…

Bildiğin aslan hayvanı. Kaç tane var Türkiye’de?

Ya saçmalama, Anadolu’da vahşi doğada aslan olmadığını biliyoruz tabii. Yani hayvanat bahçelerinde falan toplam kaç tane aslan Türkiye’de?

Yahu sağlıklı bir aslanı Meksika’daki bir kartele 50.000.000 $’a vereceğiz. O sebeple gerekli. Bir aslan neredeyse bir Çalhanoğlu ederinde oluyor yani ekonomik olarak.

“Sayın seyirciler devlet sonunda bunu da yaptı: hayvanat bahçelerinde ki aslanlarımızı zenginlere peşkeş çekiyorlar!”

 

-Emeklilere 15.000 TL ikramiye vaadi… Yaklaşık 1 milyon kişiye 15.000’er Lira vermek demek 15 milyar ₺ demek. Yani üç tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü demek.

 

-Türkiye’nin araba üretmeye verdiği aşırı sevinç tavrı, kabul edelim; eziklikti.

Sanki Türk için araba üretmek imkansızı başarmak gibi lanse edildi. Uluslararası anlamda küçültücü bir hal sergiledi Türkiye. Aslında şöyle bir araba üretirsek gerçekten başarılı olabilir: “Mercedes, Ford, Audi ve Honda’nın birleşiminden oluşan TAN, standartları alt-üst eden üslubu ve birleşimin getirdiği tecrübe ile teknolojik kabiliyetiyle sınıfında 1 numara”

Nasıl? Bu kulağa iyi gelmiyor mu?

Yapılmamış olanı yapmanın avantajını niye yaşamayalım?

 

Bugün  17 Haziran 2023   Cumartesi   03:56   İstanbul  Bahadır Gezer

Güncel 4