Şunu duydunuz mu: Etrafta, her yerde ve her yüzeyde sayı olarak belirtilebileceğinden çok daha fazla bakteri, mikrop ve benzeri yaşamakta. Açık konuşmak zorunda olduğum için beni bağışlayın ve ancak son yapılan bazı araştırmalar göstermektedir ki Xetrax4198 isimli bakteri, üzerine insan spermi gelince bu insan sperminin genetik mirasını üstlenip bir anda gelen sperm sayısı kadar {17.000.000} bakteriyi bölünme yoluyla oluşturabiliyormuş. Yani pervasız bir biçimde yere attıran bir kişinin yerdeki menisinin içindeki tüm spermler bakteri formunda hayat buluyormuş.

Madem meniden, spermden açıkça bahsedebiliyoruz, şöyle bir soru sorayım: “Bir hayvan var. Ve insanlık keşfediyor ki bu hayvanda insan spermi tutunabilmektedir. Evet anladığın gibi; bu hayvan insan tarafından döllenebilmektedir. Bahsi geçen hayvanın rahmine spermini zerk ettirir miydin?”

Bence korkunç ve iğrenç bir durum.



Bunu söyleyince ters tepki alabileceğimi tahmin edebiliyorum ve ancak yine de diyeceğim; ben öldüğümde defnedilmeden evvel 3 gün bekletilmek istiyorum. Tepki olabilir dedim çünkü bizde yaygın olan ertesi gün biçiminde uygulamadır. Ve fakat bazen defnedildikten sonra kabirde hayata dönen insanların olmuş olduğu ile ilgili haberleri de görmüş biriyim.

Bununla beraber ben öldükten sonra iç ve dış yıkama istiyorum. Yani midem ve bağırsaklarım yıkansın istiyorum. Tertemiz olsun vücudum ihtiyacındayım.



Uzaklardan gelen bir uzay gemisi. Dünya dışındaki bir teleskop-uydu bizden binlerce ışık yılı uzaklıkta seyretmekte olan bir araç görür. Aracın açısı ve ilerleme rotası incelendiğinde direkt olarak Dünya’ya gelmekte olduğu, ve ancak hızı ile mesafe oranı yapıldığında yolculuğunu tamamlamasının 400 Dünya yılı süreceği anlaşılıyor. Dünya’ya doğru gelişini gün be gün izliyoruz. Ve fakat elimizden bir şey gelmiyor. Bize o kadar uzaktalar ki müdahale etmemiz mümkün görünmüyor. Ve ancak 400 sene az bir zaman değil. İyi niyet mi taşıyorlar? Ya da işgalciler mi? Görmek, izlemek sinir bozucu hâl alıyor.



Canlı kadavra. Doğru okudunuz. “Canlı kadavra” dedim. Bu sağlık eğitimi kurumunda öğrencilerin kalbi atmakta olan bir insanın deri altına girmeleri ve kesip biçmelerine canlı vücudun nasıl tepki verdiğini görmeleri gerekiyor. Bu sebeple gönüllü olarak adını yazdıran canlı-kadavraların vücudu öldükten sonra yine normal kadavra olarak kullanılmaya devam ediliyor.



Koku yoğunlaştırıcı diye bir şey var. Bildiğin radyoaktif maske gibi bir aparat. İnsan bunu takınca neredeyse bir kurtun koku alma kabiliyetine denk bir biçimde koku alabiliyor. Artık bunun nesini anlatayım ki?

11 Mart 2022  Cuma   03:34            İstanbul      Bahadır Gezer  

Semitik kitap Bahadır Gezer
UEFA ile Gazprom ortaklığı sona erdi Bahadır Gezer

-Evet biliyorum: Çok tartışıldı, çok konuşuldu ve hatta bayatladı; Yüzüklerin Efendisi filminde yalnızca bir yüzük vardı. Ancak filmin adında yüzük kelimesini çoğul olarak belirlenmişti. Konu aslında bu değil. Bunu niye anlattım onu bile bilmiyorum.

Konu yüzük. Evet yüzük. Ve hatta yüzükler. Dünya’da anahtar niteliği taşıyan özel yüzükler olduğunu bilirsiniz ya da tahmin edersiniz diye düşünüyorum. Örneğin Hz. İsa’nın havarilerinin yüzükleri… Vatikan’da Kutsal Emanetler’de bulunan bu yüzükler bazen özel kişilere verilir. Örneğin bu yüzüklerden biri parmağınızda New York’ta bir bankaya gider ve 50 milyon Dolar kredi istersiniz… Görevli memur parmağınızdaki yüzüğü görür ve sorgusuz sualsiz istediğiniz parayı alırsınız. Örneğin elinizde başka bir Vatikan yüzüğü vardır… Bununla Beyaz Saray’a dilediğiniz gibi girer çıkarsınız. Yani durum şu: Dünya’da özel yüzükler var.

Ben bunu aslında biraz da oyun gibi görüyorum. Ne gerek var ki böyle şeylere? Ayrıca bu doğru mu? Bir havarinin yüzüğünü herhangi bir insanın elinde taşıması ne kadar adil? Niye o kişi alıyor ki yüzüğü? Dünya’da 8 milyar insan var. Ondan daha fazla hak etmiş olanlar olmasa dahi onunla aynı derecede bu yüzüğü hak edenler mutlaka olacaktır.

-Türk’ün Amerika’ya bakışı genelde eleştireldir. Hatta sinir olur Türk Amerika’ya biraz. Niye olunmasın ki? Amerika süpergüç. Bu konumda daha evvel Türkler var idi. Yani adamlar bizim mertebemizin bugününü yaşıyor. Bu da tabii… Ne bileyim… Bir hayıflanma refleksi doğuruyor. “Biz süpergüç olsak daha iyi olurdu.” tepkisi basit ifade ile.

“Biz süpergüç iken Ortadoğu’da barış hakimdi.” , “Biz süpergüç iken sağlık hizmetleri ve seyahat güvenliği çok sağlamdı.” , “Biz süpergüç iken azınlıklar mutlu idi.” Biz süper güçken, biz süper güçken… Süpergüç bugün Amerika. O yüzden Amerika’ya “Yerimi kaptın be!” tepkisi var bizde.

-Adamın burun delikleri çok büyük. Gece uyurken bir sinek burnundan içeri giriyor. Adam uyandığında falan bunu fark etmiyor. Sinek adamın burnuna larvaları bırakıyor. Adamın burnunun içinde yumurtadan çıkan larvalar kafanın içine doğru hareketleniyorlar. Gün be gün adamın beynini yemeye başlıyorlar. Adam halen olanların farkında değil. Aniden bir kriz vuruyor ve adam yere yığılıyor. Hastaneye götürülüyor. Şimdi… Şimdi doktor ne yapsın arkadaş? Tıbbiyede böyle bir vaka işlenmiş mi? Beyni basan sinek larvaları ne yahu? Buna nasıl bir tedavi uygularsın? Beyni mi yıkayacaksın? Yani entelektüel anlamda beyin yıkama değil… Ciddi ciddi beyni alıp yıkamak durumu söz konusu olan.

Bence adamı hayatta tutmak için elimizden geleni yapalım. Ve bekleyelim. Belki mutasyon falan geçirir. Belki yeni bir insan türü ortaya çıkar bu durumdan? Sinek-insan karışımı farklı bir mahlukat olur belki?

EKT var ya? Basalım elektriği adamın beynine bütün larvalar kavrulsun? Olmaz mı öyle?

Ama adamı hayatta tutmak için EKT yapacaksan hayatta kalsa ne olur kalmasa ne olur?

-Şimdi avi, adam Dolar milyarderi olmak istiyor. Acayip zengin olmak istiyor. Multi milyarder olmak hedefinde. Ama adam kraliyet ailesi mensubu. Yani İngiliz Kraliyet Ailesi’ne üye bu kişi. Böyle olunca insanların ve devletlerin ilgisi üzerinde olduğu için öyle milyarlarca Dolar falan kazanmasına müsait ortam yok. Çünkü halk kraliyet ailesi üyelerinin o kadar acayipçe zenginleşmelerini tasvip etmiyor. Çünkü bu kraliyet prestijini zenginleşmek için kullanmak olarak görülüyor. Adam bunun üzerine kraliyet ailesinden ayrılma kararı alıyor. Sırf milyarder olabilmek için. Millet ise bunu farklı yorumluyor. “Adam kraliyetin sunduğu onca imkanı bir kenara koyacak kadar delikanlı lan” yorumları falan yapılarak adam kahramanlaştırılıyor. Adam zengin olmak için kraliyet sorumluluğundan cayıyor, bir de üstüne kahraman oluyor.

-Çin’e teklif: “Siz 10 sene içinde Jüpiter’e gideceğinizi söyleyen bir resmi açıklama yapın ki Amerika gaza gelip 5 senede gitsin.” Öbür türlü Amerika motive olamıyor bir türlü. “Amerika 5 senede gidince siz projenizi iptal ettiğinizi söylersiniz.”

Ama Çin diyor ki; “Amerika ya gitmezse? O zaman ne yapacağız? O zaman ciddi ciddi Çin’in gitmesi gerekir ki bizim öyle bir olayımız yok. Rezil oluruz sonra. Öyle bir açıklama yapamayız.”

-Elon Munsk Satürn’ü satın aldı!

-Hayvalara takas öğretmek. Lütfen biraz tolerans göster bu anlatıma. Bir şans ver yani.

İki tane köpeğimiz var. Biri et yemeye alışmış, diğeri hazır mama yemeye alışmış. Hazır mama seven köpeğin önüne et koyuyoruz. Et seven köpeğin önüne hazır mama koyuyoruz. Hazır mama seven köpek eti alıp diğer köpeğin yanına götürüp bırakıyor. Diğer köpek et sevdiği için gelen eti alıyor ve hazır mamayı bırakıyor. İki köpekte sevdiğini yemenin yolunu buluyor. Hem de takas ile!

Para ne zaman basacaklar acaba?

-Dünya’yı yönetmenin en iyi yolu onu yönetecek birilerini bulmak.

-Bu fikir komik ve eğlendirici olmasından ziyade ciddiye alınma iddiası ile ortaya çıkmaktadır: Su üstü portatif pistler.

Şöyle ki; Boğaziçi’ndeki Suada’yı herkes bilir diye düşünüyorum. Biz şöyle bir şey yapıyoruz. Bir gemi inşa ediyoruz. Geniş bir ambarı olan ve güvertesinde vinçler olan bir gemi bu. Bu bir inşaat gemisi. Olayı denizde inşaat yapmak. Bu geminin hangarlarını Suada gibi platformlarla dolduruyoruz. Sonra örneğin Hint Okyanusu’na gidiyoruz ve platformları su yüzeyine birbirine kenetlenmiş vaziyette yayıyoruz. Birkaç saat için 1 mil uzunluğunda bir pist yapıyoruz. Bu piste uçaklar inip kalkabiliyor. Yani açık denizde geçici pist yapma kabiliyetine kavuşuyoruz. Böylece uçak ini-kalkış pistleri barındıran aşırı pahalı uçak gemileri yapmaktan ziyade uçakları taşıyan bir gemi ve pist inşa edebilen başka bir gemi ile hava gücümüzü Dünya’nın herhangi bir yerine taşıyabiliyoruz. Ve bu sistem sayesinde uçak gemilerinde iniş-kalkış yapamayan F16 gibi jetleri coğrafi sınırlamalardan arındırabiliriz.

Örneği olan bir uygulama değildir. “Başkaları bir yapsın, görelim bakalım çalışıyor mu? Yaş tahtaya basmayalım.” biçiminde olaya yaklaşmak şunu unutturmamalı: İkinci ilk kaybedendir.

-“Senden çaldım. Oesnada çok ihtiyacım vardı. Pişmanın. Hakkını helal et.”

Bu helal edilebilir mi?

Helal etmemeyi beceremeyenler.

-Lokomotif markaları. Evet. Arabalarımızın markalarını biliyoruz. Uçakların markalarını biliyoruz. Renault, Mercedes, Ferrari, Toyota, BMW, Boeing, Airbus vb. Peki ya lokomotiflerin markalarını düşündünüz mü hiç? Doğu Ekspresi’nin lokomotifi hangi marka örneğin? İstanbul Metrosu Hyundai marka trenlerle donatıldı. Peki ama iller ve ülkeler arası trenleri çeken lokomotiflerin markaları ne yahu?

-Ekonominin durumunun suçlusu dış güçlermiş… 30 sene önce yok muydu yahu dış güç? 100 sene önce yok muydu? 1000 sene önce yok muydu? Bu hükümete özel ve has bişey mi dış güç? Hükümet dediğin bununla mücadele eder.

-Ülkem dertli… sanılacağı gibi ilk akla gelen ekonomi değil; terör. Şehit tabutları… 20 sene tek parti iktidarı terör konusunda etkisiz ve mağlup bir hal aldı. Apo “Sayın” oldu. Teröristler çiçekle karşılandı. İktidar akıl almaz bir metod izleyerek terörizmi ikna yoluyla, münazarayla, tatlı dille “çözmeye” çalıştı. Peşmerge kıyafeti giyen Barzani ile AKP Genel Başkanı birlikte miting düzenledi. İşin cılkı çıktı.

KKTC. KKTC’nin uluslararası tanımı için hiçbir şey yapılmadı. Probleme dokunulmazsa kendi kendine düzelir sanılıyor. Yanlış.

Umurlarında değil ki. Onlar için belli bir yobaz ve yoz zümrenin devletin aidiyetini ele geçirmesi önemli. AKP’liler mutlu halâ. Kendi durumları iyi çünkü.

AB ile ilişkiler dondu. 20 koca yılda Türkiye AB üyesi olmadı. Avrupa Birliği üyesi olsa idik 302 madencimiz ölmeyecekti. Çünkü AB bu tür denetlemeler mevzuatı açısından çok hassas ve titiz.

Türkiye’nin kronik siyasi sorunlarına 20 koca yılda çözüm üretemeyen ve Türk’ün menfaatini kollayamayan bir iktidar var. Silahsız, sivil Türkler’in Doğu Akdeniz’de öldürülmeleri karşısında anca “Ben mi gidin dedim?” diyebilen bir 20 koca yıl.

-Dünya’nın en başarılı başarısızı                                                                                                                           en başarısızlığı başaran                                                                                

-İnşai bir konu: Roma Belediyesi Kolezyum’u futbol maçlarına açsa nasıl olur? Aşırı saça öyle değil mi? Peki ya Ayasofya aynı anda secde edecek 70 bin kişinin etkisini taşıyabilecek halde midir? Tıpkı Kolezyum gibi antik bir yapıdır Ayasofya. Ayasofya’da ibadet aşktır. Ancak Ayasofya’yı korumak esastır. Bunun anlaşılması gerekiyor. 1500 yaşında Ayasofya yaklaşık. Korumak için cami kapatmak. Zor bir konu. Ve ancak söz konusu cami seviliyorsa muhafaza edilmesinin öncelik olması gerekir.

-Büyük debdebe yapılan yerli askeri araç gerçeği: tank yapıyoruz; motoru Güney Kore’den, helikopter yapıyoruz; motoru İtalya’dan, İHA yapıyoruz; kamerası Kanada’dan…

-Bir devlet ürettiği silahı her para veren ülkeye satmalı mı? ABD her parasını verene F16 satar mı? Bayraktar konusu. “Satabildiğimiz kadar satalım” algısı bozuk bir algıdır. Kuzey Kore dev sipariş verip 50 tane Bayraktar isterse verecek miyiz yani? Vikipedi’de yer alan bilgilendirmede Bayraktar’ın aktif olarak şu ülkelerde kullanıldığı belirtiliyor: Azerbaycan, Katar, Polonya, Fas ve Ukrayna. Dikkat edilirse bu ülkelerin hepsi üst orta güçte ülkelerdir. Bu Bayraktar’ın imajı için bir artıdır.

Peki ya son gelen Tacikistan satışı? Tacikistan bu sayılmış olan devletlerin kalibresinde bir devlet midir? Ayrıca dost ülkelere neden Bayraktar hediye etmiyoruz? Örneğin Almanya’ya 5 tane, ABD’ye 5 tane Bayraktar niye hediye etmiyoruz?

“Enayi miyiz biz?”

Yahu adam bundan 40 yıl önce F16’sını vermiş. 40 yıl önce F16 ne demek biliyor musun? Uzay demek. Bu adama hediye bize ne zarar verir ki?

“Biz F16’ların parasını tıkır tıkır ödedik.”

Hediye vermeye gocunan zihniyeti nasıl anlayayım ki?

-Ermeni Tehciri. Her sene ABD Senatosu’nda bunun oylaması yapılıyor. Rutine bindi yani. Buna red oyu vermiş olan onca Senatör salak yerine konuluyor her sene ama kimsenin umurunda değil bu. Eğer oylamış ve red edilmişse konu aslında kapanmış oluyor. Ve ancak ABD’de bu temcit pilavı gibi her sene oylamaya sunuluyor.

Gerçek; Ermeniler tehcire maruz kalmıştır. Tehcir soykırım değildir. Osmanlı’nın son dönemlerinde Doğu Anadolu’da Kürt nüfus ile Ermeni nüfus birbirini katletmeye başladı. Toprakların aidiyeti için yaşanan bu sürtüşmede iki taraftanda binlerce insan hayatını yitirir hale geldi. Osmanlı’nın güvenliği tesis edebilecek etkili bir kolluk kuvveti bulunmuyordu. Bunun üzerine Osmanlı Devleti bölgede nüfusu Kürtler’e göre daha az olan Ermeniler’i Kafkasya’ya yerleştirme kararı verdi. Ve böylece tehcir uygulaması yapıldı.

Samimi olmak gerekirse bu tehcirde kullanılan trenlerin köle taşıyan kalyonlardan daha iyi olmadığını tahmin etmek zor olmayacaktır. Ve ancak yapılan barış tesisi amaçlı bir uygulamadır. Van’daki binlerce yıllık kilise bu toraklarda hüküm sürenlerin her türlü inanca duyduğu saygının göstergesidir. Yıkılmaz. Muhafaza edilir.

-11 Eylül. Terörle savaş. Gerçekçi olalım: ABD’ye hangi ülke 11 Eylül’deki biçimde saldırmaya cüret edebilir? Hangi ülke böyle birşeye yeltenebilir? Afganistan ve Irak buna kapasitesi olan ülkeler değillerdir. Gerçekten gerçekçi olacaksak bu sorunun cevabı İran’dır. Dünya’da Amerikan Bayrağı’nın en çok satıldığı ülke. Canları sıkıldıkça Amerikan Bayrağı yakıyorlar. Afganistan ve Irak savaşları önemli. Çünkü resmen İran çevrelenmiş oluyor.

Ben ABD’nin Afganistan ve Irak operasyonlarındaki esas hedefinin İran olduğunu ümit ediyorum. İran yobaz, yoz ve radikal bir rejimin yönetimi altında özgürlük kavramından uzak bir biçimde küresel huzuru bozucu uygulamaları finanse eden bir ülke vaziyetindedir.

-Amerikan Yerlileri’nin teknolojik olarak yeni gelen Avrupalılar’dan daha geride kalmasının kesin sebebini birçok kişi maalesef halen bilmiyor. Halbuki bu sebep çok kolay ve basittir: Amerika Kıtası’nda at hayvanı yoktur. At hayvanını Amerika’ya Avrupalılar getirmiştir. Bundan sonra Amerikan Yerlileri’de at binmeye başlamışlardır.

Ve ancak binlerce yıl at hayvanına sahip olamayan Amerikalı Yerliler geri kalmışlardır. Çünkü at binmek insanlık tarihinde atılan en önemli endüstriyel adımdır denilebilir. Metalin eritilmesi ve at ehlileştirilmesi insanlığa çağ atlatmıştır. Çünkü at hayvanı üretimde, tarımda, siyasette, yolculukta ve daha bir çok alanda müthiş bir ivme getirmiştir.

Lütfen unutulmasın; Avrupalılar’ın Amerika’yı keşfinden önce Amerika’da at yok idi.

-Yeniden ve defaten herkese iyi Bayramlar

Bugün 1 Mayıs 2022   Pazar  17:18        İstanbul        Bahadır Gezer

-Köyde daha sıklıkla farkına vardığım bir şey: dışarıdan zerre ışık gelmediği için zifir karanlık olan odada yatmakta iken bir böceğin çıtırtılarını duymak. Hummalı bir biçimde çalışıyordur böcek. Ne inşa etmektedir? Ne yapmaktadır? Sesini keserse yatağa gelip gelmediğini nasıl anlarım?

Ufacık bir böceğin seslerini duymaya müsait ortam. Kemirgen bir hayvan ile böceğin çıkardığı sesler farklı olur. Hayvanda bir çiğneme sesi olur. Böceğin çıkardığı ses daha kısıktır.    

 

-İnsanlık olarak harmoniyi bir türlü yakalayamadık. Bizi buna en yaklaştıranlar ideolojik ya da ekonomik değildi. Bizi buna en çok sanat yaklaştırdı. Elvis, Beatles, Michael Jackson, U2… müzik

 

-Ay yolculuklarında yanlış gitmeye müsait o kadar çok şey vardı ki! Roket ucunda insan, modülün yolculuğu, Ay’a iniş prosedürü, sonra Ay’dan kalkış, bekleyen modül ile kenetlenme, Dünya’ya yolculuk, atmosfer, Dünya’ya iniş… Tüm bunlar bir tür şakaya benziyor. İlkel sanki biraz. Aşamalar teknikte karmaşık, anlayışta basit. Bu çelişki ürpertici.

 

-Gece mekanları artık dans pistlerine köre kategorilendiriliyorlar. 8 milyon Dolar’a pist yapan gece klübü var. Işıklı pistler, titreşimli pistler, dev bir hoparlör olan pistler (müzik alttan geliyor) ve daha nice tipte dizaynlarıyla Dünya üzerindeki pek çok klüp birbirleriyle yarış halindeler.

5000 kişilik dans pisti. Pistte özel kıyafetleriyle sağlık&güvenlik görevlileri dolaşıyor. Bayılan falan olursa hemen revire götürmek için.

Mekanları değerlendirmek için tabii ki belli başlı konular vardır. Örneğin bir sinema salonunda eğime, ses kalitesine dikkat edersin basitçe. Salonun tavanı perdeden gelen ışıkla parlıyorsa bu seni rahatsız eder mesela.

Gece klüplerinde de asli mevzu müzik olduğu için mekanın mimarisinde akustik bir biçimlendirmenin ortaya çıkarılmasını beklemek doğaldır. Kubbe çatılı klüpler. Piramit tipli klüpler.

Örneğin eski bir fabrikayı ya da eski bir hapishaneyi klübe çevirmek gibi yaygın bir olay var. Ve ancak ne fabrika, ne de hapishane sesin olabileceği en kaliteli biçimde dağılmasına/yayılmasına uygun biçimde inşa edilmemiştir.

-Bu konu oldukça ciddi: Bundan 45 yıl evvel, 1970’lerde o zaman ayakta olan SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) hükümetinin 2 adet nükleer silah satışı yaptığı görülüyor. Sattığı silah kime gitti? Şu an nerede? Konuyu tehlikeli boyutlara taşımak istemiyorum ve ancak Sovyetler’in bu silahı Iraklı bir despota satmış olması, ya da bir Arap şeyhine satmış olması ihtimalleri var. Yani kayıp nükleer silah var! Bundan kötü ne olabilir?

 

-Düşünmemeye hak kazandım diye düşünüyorum.

 

-Göt patlaması. Bu ciddi bir durumdur. Tıpta göt patlaması vakası (rectus ekspolisif trauma) diye yeri vardır. Belki duymamış olabilirsiniz. Şaka zannediyorsun ve ancak gün içinde süt içmiş, kuru fasülye yemiş, sirkeli sarımsaklı et suyu çorba içmiş vs. Bünye gaz dolu dolayısıyla. Ancak bu kişi gün boyunca osuruklarını hep içine atmış. Osurmamış hiçbir şekilde. Böyle böyle 15 defa gelen osuruğu içe atmış. Ve gece yatağına yattığında artık rahat rahat osurabileceği için 15 osuruğu bir kerede salarcasına osurmuş. Ve bildin; götü yırtılmış. Yani götü resmen patlamış.

 

-Telefonum çalıyor. Numara New York’u gösteriyor. Buna aslında kanmamak gerek. Çünkü arayan kişi aslında Tayvan’da olabiliyor. Evet; Tayvan’dan numarasını New York’a yönlendiriyor ve buradan Dünya’nın herhangi bir yerine telefon açıyor. Böylece aranan kişi aramanın New York’tan geldiğini görüyor.

Peki bu ahlâkî mi? Buna kim göz yumuyor?

 

-Aklı başında hiçbir devlet ya da sağlık çalışanı bunu gündeme getirmiyor ve ancak; Covid-19 tedavisi ucuz bir tedavi değildir. Genellikle masrafları özellikle devlet garantili sigortalar karşıladığı için bu pek söylenmiyor. “İnsanlar iyileşsin de, bunun masrafı falan sonra hâl olacak şeyler” şeklinde bir tutum var. Bunu eleştirmiyorum. Bu güzel. Ve ancak tedaviler masrafsız, ekonomik hiçbir külfeti olmayan bir süreç olarak görülmemeli.

“Covid-19 tedavisi 50.000 Lira’ya maal oluyor!” desek, yine ısrar eder mi “Ben aşı olmam!” diyen sığ anlayış?

Virüsün en hızlı yayılma süresi esnasında Ayasofya’da binlerce insan toplandı, parti mitingi yapıldı vs. Eğer kişi başı maliyet 50.000 Lira olsaydı bunlar yapılabilir miydi?

Korona virüsü aslında bir açıdan bakılırsa insanların temizlik-pislik nedir anlaması için bir ders.

 

-G20 neden hiç birlik olmayı konuşmaz?

Bugün  15 Nisan 2022  Cuma   16:21         İstanbul    Bahadır Gezer

Türkiye Portekiz maçı Bahadır Gezer

-Dondurma sıcakları daha tam gelmedi ve ancak dondurma aklıma geldi geçen gün. Dondurma benim için Şile’de çarşıda yürürken yenen dondurma ve Ali Usta (Moda) gibi dallara ayrılır. Bir süre Carte Dor’a sardırmışımdır.

Dondurma yenecekken bazen 25 çeşit dondurması olan bir tezgaha gelinir. Benim için seçimin bir kısmı evvelden yapılmıştır. Ben ya çikolata&kaymak ya da vişne&limon kombinasyonunu isteyeceğimdir. Eğer eve götürmelik dondurma alacaksam fıstıklı ve muzluyuda çerçeve içine alabilirim. Yani seçim kısmi olarak bellidir. Tezgah önünde yapacağım tercih çikolata&kaymak ile vişne&limon arasındadır.

Burada tabii bazı detaylar ortaya çıkmaya başlıyor. Hangi kombinasyon daha çabuk erir? Vişne&limon tabii ki. Peki hangi kombinasyon daha serinletici ve ferah? Vişne&limon. Çikolata&kaymak ise zaten vazgeçilmez kombin. Ayrıca çikolata&kaymak’a sos ve fındık alınabilir. Halbuki sos ve fındık taneleri vişne&limon ile pek iyi gitmez aslında.

“Salaklığım nedensizdir. Bir anlamı ve mantığı bulunmaz.”

 

-40.000 mektup taşıyan uçak. Zaman 2. Dünya Savaşı. Avrupa kıtasındaki Amerikan askerleri aylık mektup gönderi işlemi için sevdiklerine mektuplar kaleme alırlar. Bütün bu mektuplar bi uçağa yüklenir ve okyanusun öte yanına uçuş vasıtasıyla gönderilir. Uçakta 40.000 adet mektup var. İnsanlık için canını cepheye sürmüş insanların en özel düşünceleri, haberleri… 40.000 tane. Ve bir anda nereden peydah olduysa Alman avcı uçakları belirir.

Bu yine iyi ihtimal. Yani askerlerin yazdıkları mektuplar kayıp olduğunda asker adam oturur tekrar yazar. Ve fakat ya uçak evden cepheye gelmekteyse? Tüm orduda yaşanacak moral bozukluğu tahmin edilebilir sanıyorum. O zamanlar fotoğraf falan öyle her istediğinde çekilemiyor. Fotoğrafların çoğunun yalnızca tek kopyası bulunuyor. Fotoğraflar koymuşlar mektuplara, çocuğunun ilk düşen süt dişini koymuş, saçından bir tutam koymuş, yani anılarını ve hatırlıklarını koymuşlar mektuplara. Bunun yerini alabilecek bir şey var mı?

“Yahu bölseydiniz ya! Bin mektup bir uçakla, başka bir bin mektup başka bir uçakla niye gitmedi?”

“Oldu. Her mektuba bir uçak kaldıralım dilerseniz?”

-Mars’a ilk ayak basan insanın Afrikalı Amerikan bir kadın olması güzel olabilir.

-Demek kendine bir yat aldın. E peki şimdi ne yapacaksın? Okyanusu aşacak mısın?

-Para çoğalır. Çünkü nüfus artmaktadır. Piyasaya yeni para girişi olmalıdır. Paranın çoğalma sebepli değer düşüşü oranını gelecek zamanlı ödemelerde (borç) güncelleme oranı… Bu kelime faiz değil. Yani 10 Lira borç aldın. 2 sene sonra 10 Lira 2 sene öncesinin alabildiğini alamıyor. Bugün 12 Lira 2 sene öncesinin 10 Lirası’na denk geliyor. Bu durumda borcun geri ödemesine bu fark puanı yansımalı. Yani adil piyasa için bu böyle. Bu kelime faiz değil. Çünkü faiz bu oran %20 iken %50 geri ödeme artışı demektir. Ancak para %20 değer kaybettiyse geri ödeme %20 artışlı güncel oran olmalıdır. Peki bunun adı ne? Faiz değil çünkü geri ödeme fahiş değil.

Kelimesini bulursak ekonomide de kullanılır. Peki kelimesi nasıl bulunur? Millet bulur. Anlatırsın bu güncel oran artışını, millet arasında konuşur. Konu muhabbet olur ve hop! Kelime bulunmuş bile!

-İnsanların farklı gezegenlerde su araması… ve su bulunursa sevinmesi… Niye seviniyor ki? Su, Dünya’ya özel olsa daha iyi değil mi?

-Tıbbi durum: Adam Covid-19 aşısını olmak için hastanede gerekli üniteye gidiyor. Hemşire enjeksiyonu yapıyor. Ve ancak adam zerre acı hissetmiyor. Hatta hiçbir şey hissetmiyor. Çoğu kişi gibi. Yalnız bu adam “Siz bana aşımı yapmadınız! Dolandırıcısınız siz! Bu nasıl şey!” diye tepki göstermeye başlar. Hastanede olay! Olay olay olay! Çılgına dönen hasta 3000 adet Korona aşısını kırdı! “Eliniz ne kadar hafifmiş. Teşekkür ederim. İyi günler.” diyeceği yerde hastaneyi birbirine katmış.

-Silahlar. Ve kaçak silahlar. Kaçak silah piyasası.

Yasal olarak bir silah ruhsatı almak biraz vakit alabilir. Çünkü türlü türlü test ve sağlık raporu istenmektedir. Hukuki anlamda bir sorununun olmadığını kanıtlaman gerekir. Basit ifade ile suça karışmamış olman gerekir. Bunun yanında “ruhsal” açıdan sağlıklı olduğun belgelenmelidir. Yani kısaca demek istediğim şu; yasal olarak silah almak deveye hendek atlatmak gibi bir şeydir. Bu prosedüre tahammül eden kişi aslında bir nevi suç işlemez olduğunu kanıtlamaktadır. Bunca teste meste katlanan kişi bunu suç işlemek için yapacak değil herhalde. Ve ancak halen silahlı şiddet var sivil hayatta! Evet var. Ancak ezici çoğunluğu kayıtdışı silahlar ile yapılıyor.

Ve ayrıca; evet, şunu ima ediyorum: yasal silah sayısını alan vatandaş sayısının artışı suç miktarını azaltacaktır. Suç işleyecekse tüm o ruhsat tantanasına niye katlansın?

-Aslında Ukrayna’daki Savaş ile ilgili bilmediğimiz birçok tekil hikaye var: Adam Rus askeri… Fazla parası yok. Rusya’da toprağı yok. Yarısına yakınını ödemiş olduğu bir morgıç ile iki oda bir salon bir apartman dairesinde eşi ve üç çocuğuyla yaşıyor. İşgal ettiği şehirlerden birinde kepenkleri tamamen kapalı bir Mercedes showroomu dikkatini çekiyor. Kepenkler asma kilitle falan değil; optik elektrik güdümlü şifre sistemine bağlı bir kilidi var. İki arkadaşını alıyor. Geliyorlar showroomun önüne. Bir bomba düzeneği kurup patlatıyorlar ve ancak işe yaramıyor. Bunun üserine kepenke tank-savar ile ateş ediyorlar. Bir kişinin zar zor geçebileceği bir delik açılıyor kepenkte. Ne kepenkmiş be! Bir tür duvar aslında. Başta bahsettiğim Rus asker içeri girmiş delikten. Gıcır gıcır arabaları görünce gözü dönmüş… Showroom’un arka üst kısmındaki odaya gitmiş. Orada kilitleri kaldırma düğmesi olduğunu görmüş. Ve kepenkler açılmaya başlamış. Üç Rus askerinin her biri bir Mercedes almış. Ve savaşı mavaşı boş verip Rusya’ya gitmişler. Bundan o kadar kâr etmişler ki aynı şeyi tekrar yapmak için Ukrayna’ya gitmişler.

Bu arada diğer bir duyum: Rus askeri Ukrayna’da hafif sanayi teçhizatınıda yağmalıyor. İşte dikiş iğnesi yapıcı makine, gaz tüpü ağzı için aparat üreten makine, kablo makinesi, doküman kopyalama makinesi, saz teli yapan cihaz, akıllı telefon koruma aparatları yapan makine ve daha aklınıza ne gelirse… Makineleri çalıyor adamlar. Kamyona yükleyip makineleri Rusya’ya götürüyorlar.

Ve ancak bunlar dikkat çekmiyor. Nasıl çeksin? Tren istasyonunun etrafından yere dağılmış cesetleri görmediniz mi? Bu varken herifler ne çalıyormuş, ne gasp ediyormuş, ne yağmalıyormuş kimin umurunda olur ki?

-Tatbikat. Üretici tatbikat:

Derhal bir uzay gemisi yapın!

Tatbikat.

-İnsan bir böcek türü mü?

Eller bariz sinek kolları gibi…

Ayrıca İnsanlık’a uzaydan, yani uzaktan baksan, şehirler falan bildiğin karınca yuvası girişi gibi. Yani insana dışarıdan bakmaya çalışmaktan bahsediyorum. Uzaktan bakınca halimiz böceği andırıyor aslında.

-Dünya’ya en uzak noktayı biliyor musun? O noktaya doğru trilyonlarca milyon km gitsen dahi önüne hiçbir şey çıkmıyor. Sonsuzluk noktası gibi. Muazzam mesafeleri kat etmene rağmen önüne hiçbir gök cismi çıkmaz. Çünkü bahsi geçen Dünya’ya en uzak noktadır. En iyi teleskopların bu noktaya zoom yapabilmeleri yıllar alıyor.

Bu noktanın koordinatlarını bilirsek bize bir katkısı olur mu?

Bugün  9 Nisan 2022   Cumartesi    22:08             İstanbul   Bahadır Gezer  
  

Daha Da Yeni Bahadır Gezer

Televizyona yakın duran çocuğu gösterdi televizyon reklamı. Yani “O kadar iyi televizyon ki çocuk içine girmek istiyor.” imasıyla ekrana bir karış mesafede duran çocuğu gösteriyor. Yahu bu tablonun tek mantıklı açıklaması olabilir: Çocuğun gözü bozuktur. Bunu reklamsal bir gösterim haline nasıl ve niye getirmişler? Anlamadım.

Sonra benim televizyon ile ilgili kendi hatıram devreye girdi. Ben 8-9 yaşımdayken birçok akranım televizyonu çok yakından izlerdi. Bir anlam veremezdim. Yine de birkaç defa bende aynısını yapmaya çalıştım. Ve ancak fazla yakından bakınca televizyon benim midemi bulandırdı. Yani çok virajlı bir yolda 3 saat seyretmişçesine tuttu beni televizyon. Şimdiye kadar herhangi birine anlatmadığım bir durum.



Yazılım: kızın şu an ki fotoğrafını yüklüyorsun, gidiyor 30 yıl sonraki halini veriyor. Var böyle yazılım. Bence her ihtimale karşı… Yani…



Adam “Savaşmadıysan asker oldum deme!” diyor.

“Yani”

“Bencede yani”

“Bence çok yani”



Geçtiğimiz gün kokteyl kar yağdı İstanbul’a. Kimi küçük dolu taneleri gibi sert, kimi kar tanesi halinde, kimi lapa lapa, kimi zaman kum fırtınası gibi tipi. Ara sıra şimşekler ve gökgürültüsü.

Gece bir kar kürüme kamyonu bizim Veysi Paşa Sokağı’nı zor çıktı. Hatta babamın telefonu ile o anları videoya kaydettim.

Bu aslında bundan 2000 yıl evvel İstanbul’u fethetmeye gelen dev orduyu tarumar eden cinsten kar. Şöyle ki;

“Komutanım! Bazı ağaçlar çiçek açmış vaziyette.”

“Artık kuşatma vakti geldi o zaman. Ordugâhı şehrin eteklerine kurun.”

Ve bir hafta sonra donduran kondisyon ve hava şartları. Ordunun gıda ihtiyacı için getirdiği büyük-küçük baş nice hayan telef olunca İstanbul fethedilmekten kurtulur.



Akvaryum deneyleri: Bir boru vasıtasıyla akvaryumun dibinde, içine hava üflendiğinde bir çok baloncuk su yüzeyine doğru yarışa geçer. Peki üflemeden evvel duman çekerseniz ne olur? Yani akvaryumun dibine dumanlı hava verildiğinde ne olur? Dumanın hava kabarcıkları şeklinde yüzeye çıkmaları ve yani baloncukların dumanı yüzeye taşıması şaşırtıcı olabilir. Bununla beraber akvaryumun içine verilen dumanın yüzeye çıkmaması da ekseriyetiyle şaşırtıcı bir durumdur. İki ucu “Vay be” opsiyonu olan bir deney.



Çin’in Olimpiyatlar’ı bitirme projesi:

“Sayın seyirciler 100 mt yarı final müsabakasına hoş geldiniz. Aslında bugün 9 sporcu yarışacaktı. Fakat 7 sporcu dün otelde yediği yemekten zehirlendiği için 2 yarışmacı izleyebileceğiz.”

Üçüncülük madalyası ne olacak? Kimse almadıysa ben alayım.

“Yarı final bu… madalya sonra.”

Haydi ya.. tüh…

Çin, sen neden iğrenç Olimpiyat düzenleyerek Olimpiyatlar’a zarar veriyorsun?

“Batı ürünü! Olimpiyat! Yunan şeysi! Ev sahipliği yaparız aancak illallah dedirtiriz.”

Japon sizin gelişmiş versiyonunuzmuş, doğru mu?



Bir fikir üretiyorum. Sonra onu reddediyorum.



Afrika’nın suyu Afrika’ya yeter.

Afrikalı bir köylüsün. Bir damacana su için gidiş-geliş 20 km yürüyorsun. 10 km’si damacana dolu iken. Evin kapısından mutfaktaki sebile taşımaktan farklı. Ve bir gün seni alıyorlar, arabayla, helikopterle seni bir yere götürüyorlar. Nil’in kıyısına. Şok oluyorsun. Bu kadar su varsa senin köyünde nasıl su yok?

Su boru hatlarını inşa etmek, o hatları güvenli tutmaktan daha kolay. Su hattı geçecekse özgürlük olmalı, bireysel haklar, ve kısıtlanmamış medya. Çünkü bunlar olunca su hattına bir pislik karıştırılması ihtimali zayıflar.

Ayrıca bazı Afrikalılar “Su gelirse hayatlarımız değişir. Biz yaşamımızda kanaatkarız.” diyebiliyorlar. Ancak su öyle bir teknolojik yeniliktir ki teknolojik yenilik bile sayılmaz. Var olan hayatı değiştirmez. Bir cep telefonu ya da internet gibi değildir. Yani her köyde bir akar su hayratının olması Afrika’ya hiçbir zarar vermez. Ama köy köy ile, kabile kabile ile çarpışıyor.

Teknolojik, Ekonomik devrimden önce Afrika’nın İdeolojik bir rönesansa ihtiyacı var.

Uluslararası-Kıtalararası Su Yolları



Bir uçak düşünelim. Bunun içinde 20 kişi oturmuş vaziyette duruyorlar. Uçağın kendi ağırlığına yaklaşık 1,5 ton ağırlık ekleniyor. Sonra bu 20 kişi uçağın içinde tavandan sarkıtılmış tutacaklara tutunarak ayakları havada hale gelmişler. Yani ayakları yere değmiyor. Otobüs ya da metroda yukarıdan sarkıtılan tutacaklara tutunur gibiler ve ayaklarını yerden kesiyorlar. Uçağın kendi ağırlığına 1,8 ton ağırlık ekleniyor. Buna ne buyrulur? Ağırlık aynı ağırlık. Ancak ağırlığın duruşu ağırlığı daha ağır veya daha hafif yapabiliyor. Fesatlığa gol asisti gibi bir şey.



Herkes greve gidebilir mi? Yani Dünya’daki her insan grevde yer alabilir mi? Örneğin Dünya vatandaşları olarak 2 hafta süreyle hiç alış-veriş yapmazsak ne olur?

AB Halkı’nın cümbür cemaat greve gittiğini ve 2 hafta boyunca ne dükkanlardan, ne internetten hiçbir şey almadığını düşünebiliyor musun?

Dünya ekonomisini şekillendirebilecek kadar sermaye sahibi olanların dikkate almaları gereken bir durum olurdu. Yani insanların ekonomik darboğaz dayatmasına karşı tepki verebileceklerini gösteren sağlam ve güçlü bir kanıt olur.



Dev web siteleri neden kendilerini korumakta çekingen duruyorlar? Örneğin Rusya Facebook’u kapatıyorsa Facebook bu yaptırımı by-pass edecek bir uygulamanın peşinde olmalıydı. Rusya’da Facebook kapalı ve internet halen çalışıyor. İnternet çalıştığına göre Facebook bu yaptırımı fonksiyon dışı yapıp halen Rusya’da hizmet verebilir.

Aslında olması gereken; Facebook ulaşabildiği korsanlardan Rusya’nın yasağını uygulanmaz hale getirecek operasyonları düzenlemelerini ister. Aslında olması gereken bu.

Ve fakat dev şirket yöneticileri biraz pısırık davranıyorlar ki öyle olmaları gerekir. Küfenin bir tarafında binlerce askeri olan bir devlet, diğer tarafında bir şirket var.


13 Mart 2022   Pazar        21:22           İstanbul          Bahadır Gezer

2022 Ramazan Bayramı Bahar Bahadır Gezer

Barselona-Galatasaray

GS galibiyeti Türkiye Ligi’nde katakulli dönüşünün delili olarak görülebilir. GS, FB, BJK… Türkiye’nin en güzide spor klüpleri… Ve üçününde durumu berbat! Nedense aynı anda hem de! Bu nasıl olabilir? Bir takım Barselona ile İspanya’da berabere kalırken kendi liginde onuncu sıralarda dolaşıyorsa bu o ligde bir bit yeniği olduğunun göstergesidir.

Akp seçmeninin yoğun olarak yaşadığı Kasımpaşa, Başakşehir, Ümraniyespor gibi takımlar ise yükselişte.

Hesabı sorulmaz sanıyorlar. Ancak İtalya’da Juventus’a bile küme düşürtüldüğü unutulmamalı. Sen içeride “Futbol Federasyonu benim elimde. Ceza, soruşturma falan olmaz.” derken UEFA cezayı bi koyar, apışır kalırsın.

Galatasaray bir ekoldür. Kendine has bir üslubu vardır. Fransızca bilir. İyi eğitimlidir. Branşlarında hep birincilik hedefler. Yüzme, eskrim, sutopu, basket, hentbol ve daha nice mecrada mücadele eder. Cumhuriyetimizden eskidir.

Barselona’yı yenmek için uygun ortam. Turnuva Avrupa Ligi ve seviye son 16. Barselona ile yarı finalde ya da finalde karşılaşmak ile daha erken bir turda karşılaşmak arasında fark vardır demek gerekli. Kupaya yaklaştıkça motivasyon artar diyor hissî refleksim.

Galatasaray kaygı ve huzursuzluk içindeki milyonlarca taraftarı bir arada tutup onlara ümit vermek için kazanmak zorunda.

Galatasaray’ın mücadelesi pek çok terslik ve hatta art niyete karşı verilen bir mücadele.

11 Mart 2022 Cuma   24:42       İstanbul    Bahadır Gezer

 

Maç 0-0 berabere bitti. Büyük olaydır. Barselona ile Barselona’da gol yemeden berabere kalmak tabii ki başarıdır. Hele ki iki ayaklı bir müsabakada bu daha da önemli.

Şimdi bildiğim şu: Galatasaray 17 Mart’ta maça çıkacak. Kazanırsa Avrupa Ligi’nde Çeyrek Finale kalacak. Ve maç İstanbul’da. Barselona ile.

Taraftarın nasıl bir coşku ile takımı destekleyeceğini hepimiz tahmin edebiliriz.

Galatasaray rövanş maçında geri yaslanıp enerjiyi mümkün olduğunca tasarruflu kullanıp kontra atak ya da Barselona’nın hata yapmasını kollar ve Barselona’nın baskın görünmesine neden olursa, 20 dakika boyunca topu kendi kale sahasına yakın gören taraftarın coşkusu, ümidi kırılabilir. Bu sebeple Galatasaray böyle bir taktik izleyecekse erken bir gol bulması faydalı olur. Bu durumda taraftarın heyecanı bozulmaz. Çünkü skorbord Galatasaray’ı 1-0 önde gösterecektir.

Şunu unutmamak gerekir: Dünya’da pek çok futbol sever Barselona’nın her maçını takip etmektedir. Ayrıca Barselona’yı elemek demek, şampiyonluğun önde gelen adayı olmak demektir.

Namüsait koşul ve şartlarda Galatasaray’ın uluslararası mecrada böylesine cevval bir biçimde mücadele etmesini sağlayan ise ancak ve sadece sporculardır.

Güzel bir futbol gecesi. Yani Türkiye için.

Bütün gece ve bütün hafta hakkında konuşulabilecek, yıllar sonra hatırlanabilecek bir olay.

Barselona ile iki ayaklı kapışmada şu an avantaj Galatasaray’da.

11 Mart 2022  Cuma    01:29     İstanbul    Bahadır Gezer

Bu site SSL sertifikalıdır.                 This site is SSL certified.

Fenerbahçe-Trabzon maçında hakem ilk yarıyı iki saniye erken bitirdi. Olan buydu. Hakem Fenerli futbolcunun oradan gol vuruşu yapabileceğine ihtimal vermedi ve Fenerbahçeli futbolcunun bir pozisyon içinde olmadığına karar verdi. Ve düdüğü çaldı. Yahu topu aldığında pas yapacak arkadaşını arıyorsa bitir, tamam… Ve fakat adam kaleye uzak diye kesinlikle gol pozisyonu yok kanaatine varırsan böyle kaos ortaya çıkarırsın işte. Maç boyunca en dikkatli olman gereken anlar; son anlar. Gol oldu ve ancak hakem 1,28 saniye evvel düdüğü çaldı. Yahu niye çaldı düdüğü o zaman? Gol bir saniye uzaktayken maç nerede bitiriliyor be! Benim takımımı öğrenmek istiyorsan bir zahmet yazdığım kitaplardan bazılarını oku.

 

Hakemin kafasının üzerinde bir kamera olursa hakemin görüş açısı hakkında fikir sahibi olabiliriz. Hem ileride simülasyon yapmak için bu kayıtlar kullanılır.

“E peki oyuncularda niye yok o zaman?”

Kafa golü diye bir şey var. Onu duydun mu sen hiç?

“Bence saçma. Hem hakem istediği, dilediği yere bakamaz o zaman. Baskı olur üstünde.”

Pozisyona bakacağına adamın götüne bakarsa ne olacak diyorsun sen?

“Aynen…”

Bence de saçma zaten. Ne o öyle kamera giyen adamlar falan.


 

Takımlar arası tamtakımlık: Bir maçta 4 klüp birden oynar mı? İki taraf bi tarafta, diğer iki taraf diğer tarafta. Maçın ilk yarısı iki klüp sahaya çıkıyor. İkinci yarısı diğer iki klüp aynı skorla karşı karşıya geliyor.

Ya kolay anlatımı varken niye kasıyorum ki ben?

Galatasaray&Fenerbahçe vs. Barcelona&Valencia

İlk devre Galatasaray vs. Barcelona

İkinci devre Fenerbahçe vs. Valencia

Tabii maçı zamansal açıdan 4 devreye ayırmak isteyen teknik personel olabilir. Yani teknik direktör ilk 25 dakika klüplerinden birini, kalan 20 dakikada başka bir klübü sahaya sürebilir. İkinci yarıyı ise başından sonuna diğer bir klüple tamamlamak isteyebilir. Böylecek bu 3 klüpten oluşan bir tamtakım olur.

“Abi demeyeyim diyorum ama bence bu da saçma yahu!”

E sana da yenilik beğendiremiyoruz!

“UEFA üst sınır koyuyor; bir tamtakım en fazla 5 klüp olur diye.”

Yani… Aslında klüpler ve dolayısıyla uluslararası coğrafyada etkileşim açısından bakınca pek de mantıksız değil. Beşiktaş Sevilla ve Marsilya ile tamtakım kursa örneğin… Pek hayır diyeceğimi sanmıyorum. Tabii tamtakımların takımları kendi liglerinde ve farklı turnuvalarda yine kendi klüp yapısı ve kadrosu ile bulunacaklar. Örneğin Master’s League diye bir turnuva da ise kendilerini tamtakım olarak öne sürebilecekler.

“Öyle mi? Ne zaman?”

Ne ne zaman?

“Yahu anlatıyorsun ya söylediklerin olacakmış gibi. Onu diyorum.”

Olur olmaz olur o ayrı konudur.

“Saçma bence.”

Ekonomik açıdan iyi olabilir. Marsilyalılar’la tanışmak iyi olabilir.

“Kızlar yani.”

Evet.

“E o zaman tamtakımda mutlaka Rus klüp olsun.”

Rus muhabbeti yapmak istemiyorum. Agresif, manyağa bağlamış vaziyetteler.

“Zaten saçma bence.”

Tabii sen statta hemen yanında ki sandalyenin bir Natalya tarafından doldurulma hissini nerden anlıycan? Saçmaymış!

“Başka önerin var mı?”

Öneri mi yapıyorum ben?

“Aslında haklısın. Yapalım mı, edelim mi diye sormuyorsun da. Yani öneri de değil.”


 

Uche ile Rüştü’nün pozisyonu hatırlıyor musun?

“Nasıl unuturum? Adamın ayağı aklıma geldikçe halen kıllarım diken diken oluyor.”

Kıllarım mı? Tüylerim denir ona hanzo!

“Kılllarım diken diken olunca tüylerim de oluyo doğal olarak.”

Evet doğru. Bazen tüyler diken diken oluyor ama kıllar diken diken olmuyor pek.

“Zaten olsa bildiğin kirpi gibi olurduk.”

E tüyler dikildiğine göre kılları dikiltmenin de bir yolu olmalı.

“Yıllar süren sır eğitim sürecinin ardından kıllarını dikeltmeye muktedirsin artık sivri sinek.”

Ha ha ha… Olm sivri sinek ne alaka lan?

“Ne biliyim lan… Çekirge öğrenci ya? Sivri sinekte mezun.”

Senin ben mantığına edeyim!

“Ya sen Uche-Rüştü demiyor muydun?”

O pozisyonda hakem Rüştü’ye kırmızı göstermeli miydi sence?

“Aynı takımda olm adamlar. Nasıl göstersin?”

Onu diyorum işte. Rüştü o pozisyonda kontrolsüz gelmişti. Gerçi Uche’de kontrolsüzdü ve ancak Rüştü kendi öncelikli görev alanının dışındaydı. Acaba diyorum, sporcu sağlığını ciddi biçimde tehlikeye atan davranışı sergileyen futbolcu hangi takımda olursa olsun cezalandırılmalı mı?

“Bu saçma değil.”

?

“Bu bildiğin zırvalık.”

Olm kız geniş tütün yaprağını ve serpme tütünü yiyor. Sıçıyor puro olarak.

“Aynen bunun gibi işte; zırva”

İçer miydin?

“Ne o?”

Puro

“Ver iki tane. Bu arada o kaleci Rüştü değil Murat’tı.”

7 Mart 2022   Pazartesi      20:37         İstanbul       Bahadır Gezer

Ukrayna Savaş Bahadır Gezer

                                                                                               DÜNYA KUPASI HAKKINDA MAKALE                                            

--------------------------------------------------------------------------------------------


2022’de harıl harıl çalışılan bir 2023 Projesi nasıl duyurulmaz? Türk Birliği oluşum ajandası belirlemek? AB’ye dahil olmak? Uzaya çıkmak? Dev bir 2023 Ormanı yapmak Orta Anadolu’da? Dev donanma hamlesi ile 5 destroyer, 7 kruvazör, 3 fırkateyn, 20 hücumbot kızaktan indirmek? Her vatandaşa 2023 paketi göndermek? Hediye paketi. İçinde kitaplar (Nutuk, Anayasa, Orhan Pamuk) var. Kutlamalar için bayraklar, mumlar. Milli Piyango çekiliş bileti. Milli müze giriş kartı. Pirinç, bulgur, mercimek, nohut, fasülye… belki birer kilo. Çeşitli mağazalardan hediye kartları. Bulaşık makinesi deterjanı, jilet. 2023 özel 1 Türk Lirası. Daha nicesinin olduğu bir paket. Dünya’da görülmemiş bir uygulama: her reşit vatandaşa 100. yıl dolayısıyla bir miktar arazi vermek. Herkese tapu dağıtmak. Bunun tarihte örneği var mı bilmiyorum. Ancak Amerika’da buna benzer bir yöntem uygulanmıştır. Yıldızlığını Nicole Kidman ile Tom Cruise’ün üstlendiği Uzak Ufuklar filminde bu konu anlatılır. Yapılması acayip zor bir iş. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında böyle bir şey yapılabilir mi?

Ne yapmaya çabaladığım açık: Türkiye’nin 2022 yılındayız. 2023’ten bir sene evvel. Devletimizin kuruluşunun 100. yaşı. Peki niye şimdiden beklediğimiz dev projeler mevcut değil? 100. Yıl Anıtı, hangi heykeltraşlar uğraşıyor? Hangi ilimizde 100. Yıl Gökdeleni dikiliyor? Şu anda 75. katta mı inşaat? Anıt inşaatı 2022’de nasıl ilgi odağı olmaz?

Dünya’nın tüm liderleri şimdiden 100. Yıl Cumhuriyet Resepsiyonu’na davet edildi mi? Edildiyse bilgilerini kamu ile paylaşmaktan kime ne zarar gelir. “Ankara’daki 100. Yıl Cumhuriyet Resepsiyonu’na katılmaktan memnuniyet duyacağını belirten liderler arasında Pakistan Cumhurbaşkanı, Fransa Cumhuriyet Başkanı, İngiltere Kraliçesi, Papa, Çin Başkanı gibi Dünya Siyaseti’ni şekillendiren isimlerle beraber toplamda en az 150 ülke yöneticisi bulunuyor.” biçimde haberlerin kime ne zararı olur ki?

“Gündem o kadar yoğundu ki cumhuriyetin 100. yılını yaşayamadık pek.”

Bu ne be?

Şu anda hummalı bir biçimde üzerinde çalışmakta ve yetiştirmeye uğraşmakta olduğumuz devasa ölçekli faaliyetler nerede? Var da vatandaşa mı duyurulmuyor? İstanbul Hipodrom’a 100. Yıl dikilitaşı mı dikeceğiz? 100. Yıl Camii? İçi ile beraber dışı da mı porselen-çini-seramik-fayans kaplama? 100.000 cemaat kapasiteli mi? Çalışıyor muyuz şu anda böyle şeyler üzerinde? Yol, havalimanı, köprü, enerji santrali falan devlet zaten yapar. 100. yılda olağandışı bir durum vardır ve bu sebeple 100. yıla yakışan işler yapılmalıdır. Anca 100. yıl motivasyonu ile yapabileceğimiz ölçekte şeyler yapılmalı.

Bu anlatılanların heyecanını duymak için içinde bulunduğumuz zaman erken değil, bilakis geç bile sayılabilir.

Ben yapılan her çalışmanın adını 100. Yıl koymaktan bahsetmiyorum. Benim olayım 100. yıla yakışanın yapılması.

6 Mart 2022  Pazar       20:16      İstanbul     Bahadır Gezer

Dikkat çekti mi bilmiyorum ve ancak yakın zamanda çok acayip bir şey oldu: Başıboş roket Ay’a çarptı! Haber bu!

Yahu bu nasıl bir haberdir? Bu nasıl bir saçmalık silsilesidir anlayabilmiş değilim ki! Başıboş roket ne demek uzayda, bu bir… İkincisi koskoca uzayda neden gidip Ay’a çarpıyor? Dünya’dan Ay’a gidene kadar yakıtını nasıl idare etmiş? Yahu böyle bir seviyede saçmalık insanı gerçeklikten uzaklaştırıyor.

Uzayda bile belli bir seviyeyi tutturamıyoruz. En nihayetinde uzay konu ama orada bile kim kime duma duma.

6 Mart 2022    Pazar     20:23     İstanbul   Bahadır Gezer  

Tüm Hakları Saklıdır. © 2022 www.bahadirgezer.blog Bahadir Gezer

Yeni Bahadır Gezer
Barcelona Galatasaray Bahadır Gezer

Bir Sportif Ortaklık kurulur. Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı gibi. Bu Sportif Ortaklık bünyesinde 7 adet takım bulundurmaktadır. Yani takım derken; klüp. Klüp kast ediyorum.

Bu ortaklık iki tane Rusya’dan, bir tane İsrail’den, bir tane İngiltere Birinci Lig’den, bir tane Finlandiya’dan, iki tane Türkiye’den klüp barınıdırır bünyesinde. Bu Sportif Ortaklık, hisse senedi Borsası’nda işlem görebilir.

2 Nisan 2022   Cumartesi    05:37    İstanbul   Bahadır Gezer