-Türk devletler kurma geleneğini edinirken çeşitli kişilik prensipleri geliştirmiştir. Bunlar genellikle zulme engel olma hedefini taşırlar. Örneğin Türkler İslamiyet’i benimsedikten sonra fethettiği yeni topraklarda inanç dayatması yapmamıştır. Farklı inançlara sahip olan toplumun bir çok kesiminin ibadet ve ifade özgürlüğünün bekçiliğini yapmayı hedeflemiştir Türk devletleri.

Gayri-müslim hakları son çeyrek asırdır oldukça ihmal edilmiştir. Artık azınlıklar haklarını ifade etmekten bile soğumuştur. Azınlık deyince direkt Kürtler’i anlayanlar bir yana, Türkiye’nin nüfusunu zenginleştiren pek çok farklı kültürün bilincinde olanlar bir yana. Türkiye’yi paylaşmakta olduğumuz pek çok azınlık grubu var.

İlk akla Patrikhane geliyor. Gerçekten… Patrikhane en son ne zaman Türk Basını’na açıklama yapmıştır? 20-30 sene oldu mu?

Patrikhane’nin bu ülkeden hizmet bekleme hakkı yok mudur? Patrikhane en son ne zaman restore edildi? Patrikhane’nin restorasyon ve bakım işleri hangi kurumun sorumluluğundadır?

Bu ve bunun gibi sorular artık gündeme bile getirilmiyor. Mevcut yönetimin Patrikhane’ye iyi niyetle yaklaşmayacağının bilincinde olanlar için iktidarın Patrikhane ile ilgili hiçbir şey yapmaması aslında iyidir. “Hiç dokunmasınlar daha iyi.” algısıdır bu.

Peki Türkiye gayri-müslim hakları konusunda hep bu kadar gerici ve baskıcı mıydı? Türk A Milli Futbol Takımı’nın gelmiş geçmiş en büyük sporcusunun Lefter olması tesadüf müdür? Bir birliktelik hissi vardı eskiden. Ayrımcılığın ayıp sayıldığı zamanlar vardı.

Şimdi ise futbol ligimizde neredeyse hiç Ermeni asıllı futbolcu yok. Bu normal mi? Bu iyi mi? Coğrafi komşularımızdan yetenek, kabiliyet ve iş gücü temin etmemiz bizim için hayırlı olan değil midir?

Türkiye’de azınlıklar öylesine bir görünmez baskıyı yaşamaktadırlar ki, sorunlarını dile dahi getirmemektedirler.

Hepimiz biliyoruz ki Müslüman gayri-müslime zulmetmez. Ancak bununla birlikte tarihimizde 1955 Olayları var. Ani bir hadise ile tahrik edilen halk, bir anda sokaklara dökülüp sağı solu yağmalayıp azınlıklara ait ne varsa kırıp dökebilmiştir. Bu tarihimizde bir kere yaşanmış bir şey değildir.

Suçu ne kendimizde ne de başkalarında aramak fayda sunmayacaktır. Önemli olan bu tür kitlesel şiddetin önüne geçebilmek ve ayık olmaktır.

Tabii ki azınlıklar sütten çıkmış ak kaşık değildirler. Asala unutulmuş değildir ve unutulmayacaktır. Bunun gibi Türk’ü hedef alan oluşumlar yurtiçinde yobaz söylemlerin güç kazanması sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Türk’ü İslam’ın muhafızı olarak gören bir Dünya ve Türkiye’de yaşıyoruz. Buna denilecek tek şey; Allah yardımcımız olsun.

Buna ilave edilmesi gereken ise şudur: Eğer inancımız için her mecrada (sanat, spor, ilim, askeri vs.) mücadele edeceksek niye Hıristiyan ve Musevî ile yarışıyor ya da çekişiyoruz ki? Eğer konu ilahi inancımızı savunmak ise önce putperestlerle mücadele ediyor olmamız gerekmez mi? Yani sonuçta Hıristiyan’da, Musevî’de Hz. Adem ve Hz. Havva’dan olduğumuza inanıyor. Ancak bu durum Hindistan’da ya da Çin’de böyle değil. Öyleyse niye Çin ile çekişeceğimiz yerde AB ile didişip duruyoruz ki?

“Ey Amerika!” diye başlayan sitem dolu basın açıklamaları Türkiye’de olağan ve sıradandır. Amerika’yı açıkça eleştirmekten çekinmeyenler nedense “Ey Çin!” şeklinde konuşmalarına başlayamamaktadır. Çin’de baskıya maruz kalan Türk asıllı azınlığın haklarını bir iki milletvekili Meclis’in gündemine taşımaya çalışmıştır o kadar. Peki Amerika’ya bağırınanlar Çin’e neden sus pus? Çünkü Amerika eleştiriyi kaldırır. Delirip acayip acayip tepkiler vermez. AB’de böyledir. Ve ancak Çin böyle değildir. Bir eleştirmeye kalkarsın, bir ambargo koyar; tüm Çin Malı ürünlerin ülkeye gelişini engeller. Dünya’daki endüstri ürünü her 10 şeyden 7’si Çin Malı olunca bu büyük bir yaptırımdır.

Bugün Türkiye’de gayri-müslimler sanki bir nevi tecrit altındadır. Kendi cemaatleri dışında kimseyle bağlantıları neredeyse yoktur. Ermeni okullarına bir bakın lütfen. Kapalı cezaevleri daha misafirperver görünüyor. Çoğunluğun olası zulmünden kaçmak için çoğunluk ile olan bağlarını koparmak zorunda kalan bir gayri-müslim azınlıktan bahsediliyor. Türkiye’de yaşayan gayri-müslimler huzur ve güvenliklerinin garantörü olarak yurtdışı lobileri görmektedir. T.C.’nin gayri-müslimleri sevdiğini gayri-müslimlere hissettiremedikçe bu toplum kesimini yurtdışı etken güçlerin eline teslim etmiş oluyoruz.

Peki ne yapalım? Öncelikle bilinçli yanlış yapmayalım. Örneğin İznik’teki Ayasofya’nın restorasyonunu gördünüz mü? 1800 yıllık yapıyı kiremit tuğlalar ile “restore” ettiler. Bu ayıptır. Bu bilinçli yapılan bir şeydir ve çok ayıptır. Avrupa’daki ve Arabistan’daki Türk Osmanlı yapı ve eserleri nasıl tahrip ediliyorsa, bu da aynı şeydir. Halbuki biz onların yaptığı yanlışı yapmamalıyız. Biz kültür izlerini ortadan kaldırma telaşı içerisinde olamayız. Çünkü biz uygar medeniyetiz. Biz etkimiz altına aldığımız kültürleri silmek bir yana, bunları bizim varlığımızı zenginleştiren unsurlar olarak görürüz. Çünkü öyledir.

Gayri-müslimlerin haklarını aklımızın raflarında ön sıralarda bir yerlerde tuttuğumuzu bilmek ve bu konuya kayıtsız olmamak hepimiz için iyidir.

 

-Yüksek ihtimalli olasılık: Anadolu’da 90.000 yıllık sembol yazısı bulunur. Sadece medeniyetin değil, ilk insanın Anadolulu olduğu anlaşılır.

 

-Anka Kuşu’nun fosili mi bulundu? Araştırmacılar M.Ö. 380 milyon yıl evvel yaşamış bir uçangil fosili buldular. Bu fosilin kafatası çok yüksek basınca dayanıklı görünüyordu. Bu kuş bir Boeing yolcu uçağı kadar yükselme kabiliyetine sahip görünüyor. Everest’in zirvesine tüneyebilirdi.

 

-Mağara insanları döneminde osurmak bırak komiği çok terbiyesizce bir hakaret olarak görülmekteydi ve hatta cinayet sebebiydi.

 

-17 Mayıs 2022 günkü Cumhuriyet Gazetesi soruyor: “Kitaplardan 30 Ağustos neden kaldırılıyor?”

-Şu hadise tarihte çok kez yaşanmıştır: düşmandan kaçan gemilerin dost ülke limanına sığınması.

Ukrayna’daki işgalden kaçmayı başaran bir iki parça Ukrayna savaş gemisi İstanbul’a sığınır. Rusya Türkiye’ye sığınan gemilerin Rusya’ya teslimi için baskı yapmaya başlar. Belki bu gemiler farklı ülkelerin limanlarına giderek dolaşarak güvenli bir sığınak aramaya devam edecektir.

Böyle bir şey olmadı. Ve fakat olsa idi ciddi bir kriz olabilirdi. Ukrayna, savaş gemilerine yakıt temin edilmesini ve bu sayede gemilerinin farklı ülkelere gitmesini isterken Rusya bu gemilerin teslimi isteyebilirdi.

Tarih sığınan gemiler sebebiyle savaşa tutuşan ülkeler ile doludur. Bu durum Ukrayna’daki savaş boyunca cereyan etmemiştir. Bundan sonra da olması imkansızdır ve çünkü Ukrayna’nın elinde özgür hareket kabiliyetine sahip savaş gemisi bulunmamaktadır.

 

-Tarihte sadece olmuş olan mı anlatılır? Ya da tarihi kurguya temel almak mümkün müdür?

Tarih geleceği anlatır mı? Yani şöyle diyelim; örneğin İran ile Türkiye 1950’de bir antlaşma imzalar. Bu antlaşmanın yükümlülükleri 2020 yılından itibaren geçerli olmak üzere düzenlenirse tarih geleceği haber edecek demektir. “2020 yılında şöyle olacak, böyle olacak.” diyebilecektir bu durumda tarih ilmi.

Tarihin kurguya temel olması ise sıklıkla yaklaşılan bir durumdur. Robin Hood örneği var. Battal Gazi örneği var.

 

-Toprağımızı incelemeli ve tanımalıyız. Şu vadi kaç yaşında, şu kayalık ne zamandan beri var? Yerde tarih öncesi dönemden ne tür örnekler var?

Bunu bundan zevk alarak yapmalıyız.

 

-İstanbul Avrupa’dan fethedilmiştir. Ordu Edirne’den yürüyüşe geçmiştir. Yani İstanbul, daha batısındaki bir devlet tarafından fetholunmuştur.

 

-Defaten söylemek gerekirse Yeni Dünya (Amerika)’yı Eski Dünya (Afrika, Asya ve Avrupa)’nın gerisinde bırakan sebepler çok ve aslında yeganedir: Yeni Dünya’da at yoktur. Eski Dünya’da at vardır. At demek ilk sınai devrim demektir. At demek mesafe demektir. At demek ticaret demektir. Ve Yeni Dünya bundan yoksun idi. At hayvanı Amerika’ya Eski Dünya’dan gitmiştir.

Efendim “inanç sistemleri Tek Tanrı algısı ile çeliştiğinden ötürü geri kaldılar!”, efendim “aslında Amerikan yerlileri geri kalmış falan değildiler. Farklı bir yaşam sistemi benimsemişlerdi.” falan gibi söylemler pek kaâle alınası görünmüyor.

Bizler vahşi batı filmlerinde bolca at gördüğümüz için Amerika’da keşfinden önce at vardı sanıyoruz. Ve fakat durum böyle değil.

Yeni Dünya’yı Eski Dünya’dan daha geride tutan yegane fark işte budur: at.

 

-Dünya insandan ve hayvanlardan evvel farklı yaşam formlarına ev sahipliği yaptı. Bunlardan dinozorların fosillerini buluyoruz. Böylece varlıklarından haberdar oluyoruz. Peki ya bulamadıklarımız? Ya arkalarında bir fosil ya da bir yazı bırakmamış yaşam formu ne olacak? Yani dinozorlardan evvel ne vardı peki?

 

-“Kavgam” kitabının yazarı Hitler ne gariptir ki hayatı boyunca bir kere bile kavgaya karışmamıştır. Dayak yemişliği vardır küçüklüğünden.

 

5 Haziran 2023   Pazartesi   02:27     İstanbul       Bahadır Gezer  

Tarih 4

zehirzemberek.com

2023 © bahadirgezer.blog/zehirzemberek Her Hakkı Mahfuzdur.