2022 © www.zehirzemberek.com Bahadır Gezer Tüm Hakları Saklıdır.

-Hassas konu. Sanatçı için hakkında his beyanı risktir. Söz konusu olan inanç olduğunda alınganlık ve kırılganlık sanki daha artar.

İnanç hakkında hızla ne denilebilir?

Allah, Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed, Tevrat, İncil, Hz. İsa, Hz. Musa, barış ve huzur, rahatlık ve vicdani özgürlük, disiplin ve düzen denilebilir.

İnancın kitleleri birbirine düşürdüğünü iddia edenler var. Bu aslında gerçek değildir. Tüm inanç sistemleri düşmancıllığı dışlamaktadır.

Bu his ile konuya yaklaşınca inanç insanları yarına taşıyan ve gelişmeye yol açan bir insani değerdir.

Yobaz, gerici, radikal, şiddet yanlısı, ayrımcı, cinsiyetçi yapılar ve kişiler inanca sahipleniyormuş gibi bir imaj çizip inanca zarar veriyorlar. Bu da bir gerçek.

İnanç hakkında konuşurken, yazarken çizerken “Bir hata yapar mıyım acaba?” endişesinden arınmak gerekiyor sanırım. Çünkü hata orada ya da şurada; illa ki olur. Bugün doğru olan yarın bazen yanlış olur. Dün yanlış olan bir şey bugün bazen doğru olur.

 

İnanç ile ilgili beyanatlarda zamir kullanımı zaruridir. Bizim inancımız diyemeyebilirim. Çünkü kimin inancının ne olduğunu bilmiyorum. Onun inancı zaten diyemem. Sürekli "senin inancın" demek biraz garip olur. En uygunu inanç hakkında konuşurken "benim inancım" demek.

Benim inancımda ezanın ayrı bir yeri var. Doğduğundan beri ezan duyan kulaklar 15 sene sonra aniden ezanın olmadığı bir yere gidince bir sersemledim. Özellikle genellikle halen gece mavisi olan gökyüzünün altında okunan ezanlar ben de bir güven duygusu oluştururdu. Allah beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktı. Hep kollayıp gözetecekti. Az sonra Güneş’in doğup yataktan ve evden çıkma vaktinin geldiğini bilmek. Yok denecek kadar az sayıda caminin bulunduğu bir ülkede ise aniden ezanın olmadığını fark etmek. Bende birkaç ay sürdü. Birkaç ay sonra “Yahu ezan yok burda be!” demeye başladım. Günlük melodik ve harmonik hafızam sarsıldı tabii. Her gün duymaya alıştığını duyamamak bünyede bir şapşallık yaptı.

Yalnız Türkiye’deki ezanlar cidden bir farklı. Yani nasıl diyeyim; farklı İslam ülkelerinde okunan ezanları dinledim. Kesinlikle Türkiye’deki kadar artistik bir ezan okuma biçimi Dünya’da mevcut değil. Demek istediğim şu: Türkiye’de 2 rekat namazın süresinden daha uzun süren ezan okuyuş var. Nameler ve harf uzatmaları. Yay yayabildiğin kadar tavrı. Bu biraz ilginç bir durum. Müezzin “Aaaaaaaaa” diye bağırıyor. Harf neden uzuyor ki? Yani diğer İslam ülkelerinde bu bu şekilde değil. Cümle söyler gibi okuyor Dünya daha ziyade. Yani sanki konuşur gibi. Tabii yine o ezanın temel melodisi var ve ancak çok daha kısa ve cümle sonları genellikle uzatılmayarak okunuyor.

 

İslam inancının sıkıntı durumlarından biri şu: uluslararası camia İslam ile diyaloga geçmeyi Suudistan ile iletişim kurmakta görüyor. Sanki Suudlar İslam inancın ortak duruşunu simgeler gibi bir görüntü oluşturulmaya çalışılıyor. Suudlar ellerinde her türlü imkan varken Arabistan’a halkgücüne (demokrasi) dayalı devlet rejimini getirmeyen bir geniş aile. Kutsal Şehir Mekke’yi gökdelen işgaline maruz bırakan, Kutsal Şehri bir yeşillikler, çiçekler, şırıl şırıl akan çeşmeler, camiler diyarı haline getirmek için çaba bile sarfetmeyen bir saltanat. Yapmayı düşünmediler bile. Mekke Dünya’nın göreceği ilk “Yeşil Şehir” olabilirdi. Ve ancak bunlar düşünülmedi. Kâbe manzaralı lüks gökdelen katları tabii paranın serin yüzünü Suudlar’a vaad ediyordu. Onlarda bu fırsatı kaçırmadılar. Yani uzun lafın kısası; Suudistan İslam’ı temsil ediyorsa, İslam kötü temsil ediliyor demektir.

 

Benim inancım neden gerici olsun? Neden benim inancım çağdaşlığa, geleceğe, yarına yönelik olmasın? Neden benim inancım ilmi ve sanatı motive etmesin? Neden benim inancım özgürlükleri tırpanlamak isteyenlerin elinde bir araç olsun?

Bunlardır ki inancımı öncü ve modern olmaya bir engelmiş gibi etrafa göstermektedirler.

 

İnancı bir çatışma sebebi olarak göstermeye çalışanlar İsrail ile Filistin anlaşmazlığına odaklanmaktadırlar. Halbuki Müslüman’nın Musevi ile hiçbir alıp veremediği bulunmamaktadır. Sorun Museviler (İbraniler) ile Müslümanlar arasında değildir. İhtilaf İsrailoğulları ile Müslümanlar arasındadır.

Peki neden? Neden İsrailoğulları ile ihtilaf var? Bunun nedeni İsrail’in kendini imhaya yönelen kuruluş ilkesidir. Şöyle ki bugün Dünya’daki tüm Yahudiler’i İsrail adında 5 şehirlik bir ülkeye sıkıştırmanın amacı ne olabilir acaba? Museviler dar alana sıkıştırıldıklarında neler olduğunu tarih dolayısıyla oldukça net bir biçimde tecrübe ettiler. Birileri Museviler’i İsrail adında küçük bir yere koyup ardından bölgedeki yasadışı yobaz örgütlerden birine kitle imha silahları verip İbraniler’i yeryüzünden silmek istiyor. Kim ister bunu peki? Tabii ki Museviler’i Hz. İsa’nın katili olarak görenler. Daha kaba bir tabir ile bu noktada dikkatler Vatikan’a yönelebilir. Hz. İsa’nın ölümünden sorumlu tuttukları Museviler’i Lût kavmi gibi yeryüzünden silmek gibi yoğun vahşet kokan bir planı anca Haçlı zihniyeti gibi bir algı dizayn edebilir.

Vatikan’ın tarihte yapmış olduğu bazı şeyler gerçektende ahlâk anlayışı içerisinde izah edilemez. Örneğin Kutsal Toprakları ele geçirmek için Yakındoğu’ya doğru marş eden 4. Haçlılar o zamanlar Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinopolis’e geldiler. Şehir ahalisi ve otoritesi derhal kapıları bu “kutsal savaşçılar”a açtı. Ancak İngiltere’den, Fransa’dan, İspanya’dan gelmiş olan bu haçlıların Konstantinopolis’e girdiklerinde başları döndü. Ayasofya’da şarap çeşmesini gördüklerinde akılları başlarından gitti. Etrafta altın işlemeli heykeller ve muazzam bir mimarinin olduğunu görünce, sanki başka bir gezegene gelmişlercesine gibi bir hisse kapıldılar. Buranın İngiltere ile, Fransa ile, İspanya ile falan alakası yok idi. Burası medeniyetti. İşte zenginlik bu idi. Çıldıran 4. Haçlılar bir anda şehri yağmalamaya başladılar. İş bir anda çığırından çıktı. 4. Haçlılar rahibelere tecavüz ettiler, imparatorluk lahitlerini kırıp açtılar ve altın gördükleri her yeri yağmaladılar. Bunun yanında Bizans İmparatoru Konstantin’in emriyle Kudüs’ten getirilmiş olan ve Patrikhane’ye ait olan Kutsal Hazine’yi çaldılar. Bu hazinenin içinde Hz. İsa’nın gerildiği ahşap Haç, Üzerinde kırbaçlandığı mermer sütun, şarap içmek için kullandığı bir kap ve çorba içmek için kullandığı bir tas, İznik şehrinde ilk Ekümenik Konsül’ün toplanmasıyla belirlenen İncil metninin ilk yazılmış nüshası, Haç’a gerilmiş vaziyetteki Hz. İsa’nın vücuduna batırılan mızrak, Hz. İsa’nın arkasında kendi isminin yazılı olduğu çekiç ve daha pek çok Kutsal Hazine çalındı ve “asil şövalyeler” tarafından geldikleri yerlere götürüldü. Kutsal Hazine’yi parça pinçik ettiler. Haçı parçalara ayırdılar. Kendilerine anı olarak alıp bunları çalmakta bir mahsur görmediler.

Sonuçta onlar Vatikan’ın takipçileri idiler. Konstantinopolis ahalisi ise Ortodoks idi. Bu ise Vatikan’ın en katlanamadığı durumdu. Müslümanlar’ı Ortodokslar’la kıyaslandığında daha kabullenebilir buluyordu Vatikan. Çünkü başka bir kilisenin varlığı kendi ekümenlik iddiasını çürütüyordu. Dünya’nın merkez kilisesi baştan beri olduğu gibi yine Patrikhane olursa bu Vatikan’a karşı en büyük tehdittir. Patrikhane’yi din bölücülüğü yapmakla itham ediyordu Vatikan bir de utanmadan. Halbuki ilk Ekümen Kilise Patrikhane idi. Bu hislerle Vatikan Batı Avrupa’nın çapulcularının üzerinde metal zırhlar geçirip Doğu’ya göndermekte bir beis görmedi.

Vatikan Kutsal Hazine’yi gerçek sahibine; Patrikhane’ye iade etmelidir.

Vatikan’ın yapmış olduğu yine başka bir tavır ise yine akılla izah edilemez. 15.yy’da Batı Avrupalı denizciler okyanusu aştılar. Bunun sebebi Akdeniz ticaretinin tamamıyla Türk Osmanlılar’a geçmesi idi. Yeni yollar arayan Batı Avrupalı denizciler okyanusa yelken açtı ve merhum Kristof Kolomb’un Aziz Meryem gemisi Amerika’ya vardı. Keşfedilen toprakların yeni bir kıta olduğunun anlaşılması biraz vakit aldı. Ancak bu gerçek gün yüzüne çıkınca Batı Avrupalı İmparatorluklar oldukça yüksek seviyede iş gücüne ihtiyaç duyar hale geldiler. Yeni bulunan kıtanın sömürülmesi için köyler, kasabalar, kaleler, kuleler, limanlar inşa edilmesi gerekiyordu. Tarlalardan ekinler kaldırılması gerekiyordu. Tüm bu işleri yapacak insan ise yok idi. Batı Avrupa’nın keyfi yerinde ahalisi okyanusu aşıp yeni bir hayat başlatmaya pekte hevesli görünmüyordu. Nihayetinde bu iş gücü açığını kapatmanın yolu olarak kölelik görüldü. Vatikan bu süreçte Batı Avrupalılar’a “Yapmayın. Etmeyin. Bu insanlık suçudur.” falan demeyi aklından bile geçirmemiştir. Tabii karşılığında Batı Avrupalı kral ve kraliçelerden muazzam miktarda para aldığı da ortada. Bir nevi “sus payı”. Vatikan bu kölelik parasıyla kendi teşkilatını küresel çapta kuvvetlendirmiştir.

Bazıları bir İslam Devleti olan Türk Osmanlı Devleti’nde kölelik olduğunu iddia ederler. Bu yalandır. Cervantes örneğini ortaya atarlar. Cervantes bir köle değil bir esirdir. Esir savaş esnasında seni öldürmeye çalışan bir kişinin onu öldürmeden canlı yakalanmasına denir. Aslında insancıl bir durum bile denilebilir.

Zaten Türk Osmanlı’nın çöküşünün ana sebeplerinden biri işte bu Batı Avrupa’da hortlayan köleliktir. Osmanlı’nın rekabet ettiği devletlerde iş gücü bedava hale gelmiş oluyordu. Türk Osmanlı’da ise kölelik inanç sebebiyle yasaktı. Bu durumda ortaya haksız rekabet çıkıyordu. Türk Osmanlı’nın kölelik olmadan milyonlarca köleye sahip devletlerle ekonomik yarışa girmesi mümkün görünmüyordu. Ve ancak bu biraz farklı bir konu.

Umarım kimseyi incitmiyorumdur.

 

-Türkiye’de yeni inşa edilen gayrimüslim ibadethanesi var mı?

 

-Hicri doğum günü. Kim hicri doğum gününü merak etmez ki? Her sene farklı bir gün olabilir. Bazı yıllarda hicri ve miladi doğum günü aynı güne denk gelebilir. Ya da örneğin bugün doğum günüm ve yarın bir daha doğum günüm. Bugünkü doğum günüm hicri takvime göre. Yarın ki doğum günüm ise miladi takvime göre.

Farklı takvimlerde özel günlerimizin hangi günlere denk geldiğini bilmek güzel olacaktır diye düşünüyorum.

 

-Dediğim gibi, Müslüman olmak Müslüman olmayana düşman olmak olmamalıdır. Unutulmamalı; Son Kutsal Kitap vardır. Elhamdülillah. Bu demektir ki İlk’i var. Bu demektir ki İlk ile Son olanın Ara’sı var.

 

-Hz. Muhammed Katedrali… Çok mu keskin oldu? Hz. Musa ve Hz. İsa adında camiler var.

 

30 Eylül 2022  Hayırlı Cumalar    00:57    İstanbul   Bahadır Gezer

İnanç