Spor
2022 © www.zehirzemberek.com Bahadır Gezer Tüm Hakları Saklıdır.
-Eskiden alışmış olduğumuz şöyle bir tablo vardı: Türk Olimpik Sporcular rutin antrenmanları esnasında rekor kırarlardı. Antrenman sonuçları gazetelere haber olurdu. Haber çıkardı “Naim antrenmanda son Dünya Rekoru’nun 2 kilo üzerine çıktı” şeklinde. Diğer mecralardaki sporcularımız da antrenmanlarında dikkat çekici işler yaparlardı. Haber çıkardı “Kenan Sofuoğlu antrenmanda parkur rekorunu kırdı.” şeklinde. Bizde resmi müsabakayı beklemeye koyulurduk kırılan rekorlar resmiyet kazanacak mı diye.
Bu aslında bugünkü sporumuz hakkında önemli bir göstergedir.
-NBA’de Jedi Osman Cleveland Takımı’na gidince www.nbastore.com üzerinden bir formasını sipariş edeyim dedim. Yanlış olmasın; yaklaşık 150$ ödedim. Yaklaşık 2.500 TL para. 1 ay geçti forma gelmedi. 2 ay geçti forma gelmedi. Sordum. “Gelecek. Meraklanmayın.” falan dediler. 3 ay geçti. 5 ay geçti. “Manyak mısınız lan siz?!” dedim. “Paranızı iade edelim.” dediler. Ulaştıramayacaksan niye satıyorsun! Yanlış mıyım? Bir de aylarca oyalama taktiği falan. Nitekim ödediğim para iade edildi. Ve ancak ben formayı istiyordum. Jedi Osman oldukça karizma bir isim. Ayrıca Osman isminin Türk Tarihi’ndeki yeri zaten belli. Jedi ise bildiğin Evrensel komando ismi. Cleveland gitmiş olduğum bir yer. Formayı almam için birçok sebep vardı. Ve ancak olmadı. NBA zıçtı yani. Bir formanın İstanbul’a satışını yapmaktan aciz bir NBA’den bahsediyoruz.
26 Eylül 2022 Pazartesi 19:02 İstanbul Bahadır Gezer
Hele Avrupa Uluslar Ligi’nin 2020 yılı Nike marka topunun güzelliğine bir bakar mısınız? Makine bile yapmakta zorlanır bu topu. Dilediğime yetecek kadar param olsa düşünmeden bir tane alırdım. Yeni bir topla oynamaya gitmek nasıl bir zevktir anlatmaya gerek var mı acaba?
-A Milli Futbol Takımımız. Türkiye’yi Dünya’ya rezil eden, kepaze performansı ile herkesi hayretlere düşüren milli takım.
Bunun ilk sebebi içlerinde vatan millet sevdasının olmaması olabilir. Bir Okan gibi, bir Ünal gibi, bir Bülent gibi, bir Yıldıray gibi ve Milli Takımlar tarihinde yer alan pek çok sporcu gibi milliyetçi bir hisse sahip olamayan bir milli takım olmalarından kaynaklanıyor olabilir.
Lüksemburg karşısında gol yediğimizde ben izlemeyi bıraktım. Tarihinde belki 10 gol bulunan bir ülkenin milli takımından gol yemeyi kaldıramadım. Bağırındım “Biraz haysiyetleri varsa futbolu bıraksınlar!” diye.
Ardından Faroe faciası geldi.
Samimi olalım: Dünya’da bir adam var. Bu adamın 3 trilyon Dolar’ı var. Yani 3 bin tane milyar dolar. Yani 3 milyon tane milyon Dolar. Bu adam parasına para katmak istiyor. Bir bakıyor ki Türkiye Lüksemburg ile maça çıkıyor. Diyor ki “Türkler’in kaybetmesi olanaksız.” ve bahis oynuyor. Ve ancak sıradan bir bahis değil bu. Miktarı 5 milyar Dolar.
Türk Devleti bu bahisten doğal olarak haberdar oluyor. Yönetici kadro diyor ki “Tersi sonuca biz bahis koyup şu 5 milyarı alalım. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü 4 milyar Dolar’a inşa ettik. Milli menfaatimiz söz konusu. Milli Takımımız bir maç kazanamadı diye bu kadar yüksek meblağ alacaksak, kaybedelim, ne var yani?”
Milli şike. Şikeci ulus damgası yersek sittin sene o lekeyi çıkaramayız.
Ve ancak başka ne sebep olabilir? Faroe’ye yenilmekte neyin nesidir?
Yahu bu ülkede yetenek var. Biliyorum. Altyapıda top koşturdum. Aramızda bazıları müthiş bir futbol yeteneğine sahiptiler. Yani yeteneğimiz var. Peki ya çalışkanlık? Peki ya disiplin? Neredeyse milyonlara varan lisanslı sporcumuz var. Peki ilgi? İlgi var mı? Yahu 40.000, 50.000 kişilik statlar dolup taşıyor. Formalar satılıyor. Yurt dışında, deplasmanda bile taraftar desteğine sahip olan Türk futbolcuları. Peki nasıl kazanıyor futbolcular? Bakıyoruz, yılda milyonlar kaldırıyorlar. Sevgi ve saygı görüyorlar mı? Evet.
E peki o zaman bu sefil sonuçları almaya hakkı var mı A Milliler’in? Bir futbol ülkesi olan Türkiye bu sonuçlarla mı temsil edilmeli?
Lüksemburg’dan golü yediğimizde öfkeyle futbolcuları istifaya çağırmıştım. Şu anda sakinim. Ve fakat yine aynısını söylüyorum: istifa etsinler. Bıraksınlar futbolu. Çünkü spor haysiyet zanaatidir. Bu sonuçları alanların futbolcu olması futbola ve spora hakaret. Çoğu bıraksın futbolu.
-Bizim futbol ligimiz tarihinde Dünya’nın en iyi futbolcularını barındırmış bir ligdir. Hafızalara şöyle bir basit bakışla kimlerin Türkiye’de top koşturduğunu hatırlarsak Türk futbolunun geçmişteki kalitesi hakkında fikir sahibi olabiliriz: Hagi, Schumacher, Drogba, Ortega, Guti, Eto, Gomez, Queresma, Taffarel, Popescu, Kezman, Ribbery, Van Persie, Sneijder, Van Hoijdonk, Jardel, Roberto Carlos, Muslera, Podolski, Moldovan, Okacha, Baliç, Amokachi, Alex… bu adamlar “Dünya’nın En İyisi” tamlamasının içini dolduran adamlar. Niye sayıyorum böyle? Çünkü artık yıldız isimleri ligimizde göremiyoruz. Bahane açık: “Paramız yok”… Yahu bu adamlar gelirken çok mu paramız vardı? “Paramız yok” bahanesi yalandır. Olan parayı çalmanın üzerini örten kılıftır bu yalan.
Türkiye ekonomik olarak en kötü zamanlarında bile ligine yıldız sporcu getirebilen bir yapıya sahipti. Ancak şimdi ki yöneticiler çizme kutularını doldurmakla meşgul oldukları için ligimizin tarihi kalitesine uygun yıldız futbolcular Türkiye’de ağırlanamıyor.
Yıldız sporcu önemlidir. Bir takımda Roberto Carlos olması demek ligin diğer takımlarının da mertebesini yükseltir. Ancak içinde bulunduğumuz 2022 yılında yıldız futbolcu istemek gerçeklere uzak yaşamak olarak addedilir olmuş. Yıldızı kendimize çok görür vaziyetteyiz. Yıldız transferine ayırılacak bütçeyi israf olarak görür olmuşuz.
Sadece bu da değil… Teknik anlamda futbolumuzu geliştirecek teknik direktör ve antrenörlere uzağız. Tamam, yerli teknik kadro güzel, iyi… ve ancak neden Dünya çapında marka haline gelmiş teknik ekipleri bünyemize alamıyoruz? Tarihte ligimiz Derwal gördü. Parreira gördü. Löw gördü. Feldkamp gördü. Bu isimlerden biri Brezilya Milli Takımı, bir diğeri ise Almanya Milli Takımı çalıştırıcılığı yapmış. Bu adamlar Türk Futbolu’nun gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Peki bugün niye Zidane, Mourinho, Guardiola’yı Türk Futbolu gündemine bile alamıyoruz? Niye en iyileri kendimize fazla görüyoruz?
Görüyoruz ki en iyiler mümkün. Daha evvel mümkündü yani. Demek ki mümkün.
Sportif başarı ülkenin prestijidir. Prestij para ile satın alınamaz ve ancak para getirir.
-Türk Lig™, Süper Lig’den daha güzel bir isim. Süper Lig ne biçim, sallamasyon bir isim yahu? Mega Lig, Ultra Lig gibi… Kazı kazan kuponu adı ya da çamaşır sulu temizleyici deterjan markası gibi bir şey. Süper ne be? Kim abi bu ligin isim babası? Niye millete sormuyorsunuz yahu? İstanbul’un vapurlarını bile biz seçerdik eskiden. Niye sorulmuyor millete “Ligimizin ismi ne olsun?” diye? Bu nasıl yalapşalap bir anlayış yahu! Süper Lig ne olm lan? Bari Elit Lig™ falan olaydı. Süper çok varoş bir isim be.
-Ben futbol müsabakalarını izlerken topa dikkatle bakıyorum. Param olsa resmi müsabaka toplarını satın alırdım. Bazen alıyorum ve fakat 2-3 senede bir. Yani demek istediğim Şampiyonlar Ligi 2020 resmi lisanslı futbol topunu mağazadan satın almak. Seviyorum futbolcuların müsabaka ettikleri topla oynamayı. Seviyorum yani. Kim ne derse desin.
Şimdi, alışkın olduğumuz bir tablo vardı:
Voleybol topu Molten olurdu.
Basketbol topu Mikasa olurdu.
Futbol topu Adidas ya da Nike olurdu genelde.
Geçenlerde Avrupa Konfederasyon Ligi maçına bakarken topun Molten olduğunu gördüm. Sanırım Molten marka gördüğüm ilk futbol topuydu. İlgimi çekti.
Yalnız şu toplara bakınca kim beğenmez ki bunları?